Erol Manisalı hocamız, 27 Şubat 2012 tarihli "İslamın, Kapitalizmin ve Çin'in (Komünizmin) 'Ilımlılaştırılması'" başlıklı köşe yazısında; günümüz dünyasının özet bir tahlilini yapmış. Tezleri şöyledir:
    - Küresel sistemin egemenliği artıyor.
    - Arap uyanışı hareketiyle Müslüman kardeşler kapitalizmin küresel sistemine dahil oluyorlar.
    - Tıpkı daha önce Çin'in (Komünizmin) ılımlılaştırılarak sisteme dahil edilmesi gibi. Çin ile beraber Rusya, Hindistan, Brezilya, AB ve Japonya gibi güçleri de düşünmek gerekir.
    - Batı sistemi aslında bütün bu güçlerle işbirliği yaparak kendisini de 'ılımlılaştırmıştır'.
    - Sonuç olarak bütün bu güçlerin birbirine bağımlı olduğu bir küresel düzen ortaya çıkmıştır. Ve küresel düzen bu şekilde devam edecektir.
   
Bu "Tezlere" önemli itirazlarımız var.
Kısaca ele alalım.

MÜSLÜMAN KARDEŞLER

Müslüman kardeşlerin "sisteme" dahil edilmesi yeni değildir. Ortaya çıktıkları andan itibaren emperyalist Batı ile işbirliği içinde olmuşlardır. Tıpkı Türkiye'deki İslamcı Hareket gibi.
İkinci Dünya Savaşı ertesinden Arap Dünyasında, Nazırcı-Baascı antiemperyalist harekete karşı kullanıldılar. Ve aynı zamanda Sovyetler Birliği'ne karşı, meşhur "Yeşil Kuşak" projesinin Arap ayağı idiler. Bugün de Suriye ve Libya gibi "milli" devletlere karşı kullanıldılar, kullanılıyorlar. Kısacası "dahil edilme" diye bir olay yok. Zaten daha ilk baştan "dahildiler".

"BATI SİSTEMİ" – ÇİN İLİŞKİSİ

ABD Devlet Başkanı Barack Obama, 2011'in sonunda "Yeni Savunma Stratejilerini" açıkladı. Buna göre ABD, asker ve personel sayısında azaltmaya gidecek ve ayrıca önümüzdeki on yıl boyunca savunma harcamalarını kısacak. Bununla birlikte kuvvet indirimi yapmayacağı, tem tersine, yeni asker yığacağı tek bölge, Pasifik olacak. "Pasifik"te Çin var. Yani ABD önümüzdeki dönem açısından en büyük "rakip" olarak "Çin"i görüyor be tedbirini ona göre alıyor. Çin'e gelince; Bu ülke ABD ile ilişkilerinde deyim yerindeyse; kadim döneminin meşhur askeri stratejisti Sun Tzu'nun ifadesiyle, "savaşmadan yenme" stratejisini izliyor. Sonuna kadar böyle gidebilir mi; bu ayrı bir konu. Tartışmaya değer. Ama Çin'in bu politikasının bugüne kadar başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
    Bu politikanın sonucunda Çin;
-   Satın alma gücü paritesi üzerinden hesaplandığında GSMH büyüklüğü olarak ABD'yi yakalamıştır.
-   İhracatta ABD'yi geçmiştir.
-   Doğu Asya ve Afrika başta olmak üzere bütün Dünyada ekonomik ilişkiler anlamında ABD'nin önündedir.
-   Adım adım Doların uluslararası değişim parası olması durumuna son vermektedir.
-   Suudi Arabistan, Japonya, G. Kore gibi ABD'nin geleneksel müttefiki olan ülkelerin, artık en büyük ticaret ortakları ABD değil, Çin'dir.
-   Uzun lafın kısası Çin, ABD'nin altını oymuştur. Askeri gücü sayesinde hâlâ ayakta durmaya çalışan ABD, beyhude bir çırpınış içindedir.
    Bu açıdan bakıldığında "ılımlılaştırılmış" ve "sisteme dahil edilmiş" bir Çin gerçeği yok.
    Tam tersine ABD'yi, dünyanın diğer bölgelerindeki "savaşlarını" bırakıp Pasifik'e yoğunlaşmasını gerektiren büyük bir "Tehdit" var.

SİSTEM ILIMLILAŞIYOR MU?

Olgulara bakalım:
Irak ve Afganistan saldırılarında ABD, milyonlarca insanın kanına girdi. Libya'da olan neydi? Kaddafi bir tehdit değildi ama bir kukla da değildi. Libya petrollerini yağmalamak için bugüne kadar 50 bin kişiyi öldürdüler, öldürmeye devam ediyorlar. Ya Suriye'ye karşı sürdürülen saldırı kampanyası! Türkiye'de üslendirilen, silahlandırılan ve Suriye'ye girip saldırı ve sabotajlar yapması, cinayetler işlemsi için örgütlenen çeteler kimin eseri? Bahreyn de, Katar da, Suudi Birlikleri tarafından ezilen muhalefet? İran'a yönelik olarak devam ettirilen ambargo ve tehditler. Adım adım bölünmeye, iç çatışmalara ve kaosa doğru sürüklenen Türkiye gerçeği! Bütün bunlar ABD'nin başında olduğu küresel sistemin marifetleridir. Bütün bunlara baktığımız zaman "ılımlılaşan" bir sistem değil, tam tersine "çılgınlaşan" bir sistem gerçeği ile yüzyüze olduğumuzu görüyoruz. Bu "çılgınlaşma", Çin ve Rusya, hatta İran gibi güçlerle çatışma noktasına varabilir mi?
Kesin değil ama ihtimal dahilindedir.
Kesin olan ise "sistem"in bölgemizde büyük bir saldırıyı yürütmeye devam ettiği ve o "saldırının" hedefinde de Türkiye'nin olduğudur.