“Beni hor görme kardeşim. Sen altındın ben tunç muyum? Aynı vardan var olmuşuz. Sen gümüşsün ben saç mıyım? Ne varise sen de ben de. Aynı varlık her bedende. Yarın mezara girende sen toksun da ben aç mıyım?” Aşık Veysel

25 Ekim 1894 yılında Sivas Vilayeti'nin Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya gelen Aşık Veysel, büyük bir ozanımız. Bu yazımda hepimizin gönlünde yer eden sevgili Aşık Veysel’den bahsedeceğim. 

'Dünya başıma zindan'

Veysel'in iki kız kardeşi, yörede yaygınlaşan çiçek hastalığına yakalanarak hayatlarını kaybeder. Aşık Veysel de yedi yaşında aynı hastalıktan dolayı iki gözünü yitirir. Veysel, kendi yaşadıklarını şöyle dile getirir: “Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kaydı ve düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım... Çiçek zorlu geldi. Sol gözümde çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bugündür dünya başıma zindan.”

Son büyük temsilci

Aşık Veysel, Âşık geleneğinin son büyük temsilcilerin birisidir. Bir dönem ülkemizi dolaşarak, Köy Enstitüleri'nde saz hocalığı yaparak, saz ve söz geleneğinin inceliklerini aktarır. Selda Bağcan, Gülden Karaböcek, Hümeyra, Fikret Kızılok ve Esin Afşar gibi müzisyenler, 1970’li yıllarda Veysel’in deyişlerini halka duyurmuşlardı.  1972 yılında Veysel’den izin alınarak Aşık Veysel Kültür Derneği kurulur. Değerli ozanımızı bütün yönleriyle tanıtmak ve unutturmamak için faaliyetler düzenleyen dernek, Veysel'in ölüm yıl dönümü olan 21 Mart haftasında anma programları gerçekleştirir. 

Kaleme aldığım söyleşilerden oluşturduğumuz “Hepsi Yaşandı” kitabımda ozanımız Veysel hakkında şunları paylaşmıştım;  Çanakkale Türküsü’nün yazarı, öğretmen, gazeteci ve müzik insanı İhsan Ozanoğlu’nun oğlu Günay Ozanoğlu,  Aşık Veysel ile babasının anısı aktardı.  Ozanoğlu, “1975’te Konya Âşıklar Bayramı’na katılmış ve en büyük halk ozanı ilan edilmiş. Âşık Veysel o dönemde Göl Öğretmen Okulu’nda saz hocalığı yapıyormuş. Atışma yapmasını istemişler ve babam üstün çıkmış. Babama nasıl kazandığını sormuşlar, babam da , ‘Yenilseydim bir köre yenildin diyecektiniz, yendim bir körü yendin diyorsunuz’ karşılığını vermiş. Âşık Veysel ile çok güzel sohbet etmiş, biz her zaman Âşık Veysel’i saygıyla dinledik.  Babam çok yönlü olduğu için sazı iyi çalıyordu” dedi.

Nevi şahsına münhasır, Türkçenin en yalın kullanıcısı, saygıdeğer ozanımızın aynı sıcaklığını koruyan sözlerini hatırlatarak yazıma son veriyorum.

Uzun ince bir yoldayım, Gidiyorum gündüz gece. Bilmiyorum ne haldayım, Gidiyorum gündüz gece.

Gönül sana nasihatim. Çağrılmazsan varma gönül. Seni sevmezse bir güzel. Bağlanıp da durma gönül. Yorulursun gitme yaya. Hükmedersin güne aya Aşk denilen bir deryaya Çıkamazsın girme gönül.

Dünya debdil oldu durum değişti. Kimi aya gider kimi cennete. Dünya güzellendi itibar düştü Anne baba yoksun kaldı hürmete. Bakmaz mısın insanların işine. Kötülükler doğar peşi peşine. Mezhep kavgasından din döğüşüne. Sanki varıp sığmamışlar cennete.

Ben öldükten sonra üzerimde otlar bitsin, çiçekler açsın. Taş kapatır, çimento kapatır, hiç kimse istifade edemez. Benim toprağımda milletime hizmet etsin. Oradaki biten otlardan koyun yesin et olsun, kuzu yesin süt olsun, arı götürsün bal olsun.

Herkim olursa bu sırra mazhar. Dünyaya bırakır ölmez bir eser. Gün gelir Veysel’i bağrına basar. Benim sadık yarim kara topraktır.