“İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki; bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki; bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?” Mustafa Kemal Atatürk

İstisnasız her gün aynı acı haberler… Kadına şiddet, kadın cinayetleri… Yüreğimizde bir yara... Öyle bir yara ki kapanmak bilmiyor… Kaç oldu saydınız mı? Ben sayamadım. Kaç kadın katledildi, vahşice, kaç? Türk Dil Kurumu (TDK)'ya baktım şimdi, bu acının tarifi var mı diye, bulamadım. Üzülüyorum desem az, canım yanıyor desem az, ne desem az. Ne zaman bitecek kadın cinayetleri? Asıl sorulması gereken soru belki de şu; kadın cinayeti, kadına şiddet, kadına zulüm bitecek mi?

Nihayetinde kökeni şiddetten gelen cinayetlere çözüm bulmalıyız. Fakat bunun için de bir şeyler yapmalıyız. Mesela; sanatçılarımıza çok görev düşüyor, özellikle kadın sanatçılarımıza. Bir araya gelip kamuoyu oluşturabilirler. Üzerinden prim yapmayacakları, reklama dönmeyecek sahiden meselenin çözümüne yönelik bir çalışma, yapılabilir. Yoksa sosyal medya üzerinden "tüh, vah" demenin ne anlamı var? Eğer cinayetler "tüh, vah" demekle çözülseydi, tüm Türkiye hep bir ağızdan "tüh, vah" derdik. Ama yorum yaparak, sözde acı göstermeleriyle bu durum çözülmez. Ayrı ayrı kadın derneklerinin, platformların açıklamalarıyla da bu durum çözülmez. Radikal ve gerçekçi çözüm bulunmalı. Hiç değilse cezalar ağırlaşmalı, caydırıcılığı artmalı ki cinayetlerin önüne geçilebilirsin. Umarım şefkati, merhameti ve sevgiyi öğreniriz. Bir gün ama yakın gelecekte bir gün olsun bu, öyle bir Türkiye'de uyanalım ki cinayetlerin kara bulutu ülkemizi terk etsin…

Toplumcu gerçekçi, Türk edebiyatımızın büyük ustası Nazım Hikmet’in kadınlara seslendiği şiiri hatırlatmak istiyorum:

Ve kadınlar

Birbirlerinden gizleyerek

Bakıyorlardı ayın altında

Geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.

Ve kadınlar

Bizim kadınlarımız:

Korkunç ve mübarek elleri

İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle

Anamız, avradımız, yarimiz

Ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen

Ve soframızdaki yeri

Öküzümüzden sonra gelen

Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız

Ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki

Ve kara sabana koşulan ve ağıllarda

Işıltısında yere saplı bıçakların

Oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan

Kadınlar,

Bizim kadınlarımız”

Şiddetin, cinayetin yaşanmadığı günlere uyanmayı dilerken, tüm kadınlarımıza selamlarımı iletiyorum.