"Muhalefet için daha iyisi olamaz" başlıklı yazısında Mehmet Tezkan süreci çarpıcı cümlelerle özetlemiş. "Ülke için kötü, muhalefet için bulunmaz ortam var, iktidarın söyleyeceği söz kalmamış" tespitini yaparak; dibe vuran yargının tezgah ve kumpası ile insanların içeri atıldığını, hukukun askıda olduğunu, tüm kararların siyasal olduğunu, polis ve askerin kasetler, dinlemeler, sürgünler, ihraçlar, tutuklamalarla..... kıskaç içine alındığını, askere diz çöktürmek için tezgahlar yapıldığını anlatıyor. Yolsuzlukla mücadele yerine yolsuzlukları ortaya çıkaranlarla mücadele edildiğini, "Hangi savcı yolsuzluk soruşturması açabilir? Açanların hali ortada..." diyerek açıklıyor. Açlık eşiğinde yaşayanların nüfusta artan oranı ve giderek katlanan genç işsizlik yanında, enflasyon rakamlarında büyüme... gibi ekonomideki kötü gidişi de sorguladıktan sonra; "İktidar için tehlike çanları çalıyor.. Çalmasa Cumhurbaşkanı devreye girmezdi.. İl il dolaşıp seçime katılıyormuş gibi miting yapmazdı..." diyerek, muhalefet etmek için uygun ortamdan söz ediyor.
Tüm bunlar aslında siyasetle ilgili olmayan yurttaşların bile farkında olduğu konular olmakla birlikte, neden süreç durdurulamıyor? Seçim, genel seçim olmaktan çok, tek adamın her yerde yüzünü gösterdiği ve sistemin tek hakimi olduğu mesajının verildiği tuhaf bir içeriğe büründü. Sanki başkanlık için seçim yapılıyor ama ortada alternatif başkan adayı yok... Tüm kurumlar ve işlevleri çarpıtılınca geriye sadece bir tek kişinin yüzü ve sözleri kalıyor. Söyledikleri de önemsizleştirildi, önemli olan yüzü her yere yayabilmek!... Yazarın tanımı ile; "İktidar için çalan tehlike çanlarını" engellemek için, tarafsız statüde olması gereken yürütme kanadını devreye sokacak bir yasal, anayasal dayanak var mı? Muhalefet bu fiili duruma göz yumarak, kendisinin etki alanının kısıtlanmasına engel oluşturamıyor, kendi haklarını koruyamıyorsa, yurttaşın haklarını nasıl koruyacak?

***

Sayın Tezkan'ın, muhalefet için "uygun" dediği ortamla ilgili son sözleri üzerine bu satırları yazma gereksinimi duydum. "Peki, yine de muhalefet patlama yapmazsa..
Yerinde sayarsa...?!" diye sormuş... Muhalefet için uygun bir ortam yok, tam tersine, AKP iktidar olduktan sonra zamana yayarak muhalefetin tasfiyesine girişti. Sistem partileri kendi içinden tasfiye edildi, tek başına muhalefet olabilecek partiler dizayn edildi. Yeni ve iktidar politikalarına yakın partiler sistem içinde öne çıkarıldı. Muhalefet türdeş değil ve kendi içinde de çatışmalı. Yukarıda yazarın özetlediği, ülke için "kötü" tabir edilen, devletin temel kuruluşları ve kurumlarında yaratılan durumu durdurabilecek güce sahip olmayan çok parçalı bir muhalefet yaratıldı. Türkiye'de bugün en tehlikeli olan, herkesin sadece sonuçları okuyor ve sonuçlara umut yığıyor olması. Süreci nedenleriyle tahlil ederek, nereden nereye gelindiği noktasında yapmayanların bir strateji ortaya koyması mümkün değil. Sürüklendiği yerde bir yol bulma umudundan başka seçeneği olmayan muhalefetin uygun ortamı değerlendirme olanağı olamaz. Hukukun askıda olduğu bir ortamda, hukukun dışında işleyen bir süreçten, özgür iradeli bireylerin seçim yapacağı bir ortam doğar mı? Medyanın tarafgir tutumu, gerçek işlevini yerine getirmek isteyen medyanın da kendisine ayar vermek zorunda bırakıldığı gerçeğini de atlamayalım.

***

Fiilen yaratılan hukuk dışı durumu resmileştirme süreci için düğmeye basacak bir meclis yaratma çabasını görmezden gelerek muhalefetin çıtasını daha yukarı taşıması mümkün mü? Hukuka, akla sığmayacak durumların yaşandığı Türkiye'de geriye sadece umut kalmışsa ve üstelik bu umut, ümitsizliğin içine sıkışmışsa, seçimle bu süreçten çıkmayı dilemek mucize olacak. Dilemekle oluyorsa, baskıcı ortamdan özgür iradeyi çıkarmayı başarmış olacağız(!). Oysa bizim en iyi bildiğimiz, özgürlüklerin baskıcı yöneticilerle askıya alınmasıdır. Tabloya bakınca, icraatlarından çok, seçimle yerleşen baskı dozajı giderek artan bir iktidar görüyorum. Bu konu üzerinde düşünmeyen ve strateji geliştirmek yerine, iktidara yönelik hoşnutsuzluktan umutlanan dağınık bir muhalefet var. Mucize beklentisinin önündeki en önemli barikat, içine kaçık toplumsal muhalefet. Kitleler suskun. Açlıkla, yoksullukla, işsizlikle, borçla, tutuklamalarla terbiye edilen yığınların iradesinin ne kadar özgür olabileceğinden  söz ediyorum.  Farklı yöntemlerle ortak yazgıda birleşenlerin bir diğer ortak yönleri korkuyor olmaları. İçinde bulunduğumuz sessizliği umut olarak görenlerin, ülkede seçimlerle yerleşen iktidarın en büyük gücünün bu korku iklimi olduğunu göz ardı etmeden,  sindirme harekatlarının seçim sürecinde bile sürdürülebilmesinde en fazla bu iklimin rol oynadığını görüp, analizlerini buna göre yapmaları gerekmez mi? Sorular çok, ancak soru sorulmasından hoşlanılan bir iklim yok. Umuda yığılarak bekleştiğimiz kaçıncı seçim bu? Aynı davranışlardan farklı sonuçlar beklenmesi ve bu beklentinin gerçekleşmesi "mucize" olur. Nedenlerin unutturulup, sonuçların dayatıldığı, hepimizin kıskaç içinde olduğumuz duygusu içinde gittiğimiz seçim için hayırlı mucizeler dileklerimle.