Adı peyderpey değişse de heyecanı hiç değişmeyen üniversite sınavına farklı bir heyecanla girdi öğrenciler. Bu yıl itibariyle ön lisans ve lisans programlarını tercihte temel yeterlilik ve alan yeterlilik testlerinden alınması gerekli baraj puanı uygulaması kaldırıldı. Belki bu yüzden daha az heyecanlıydılar, ancak halen tedirgin. Gelecek kaygısı gençleri tedirgin eden. Üniversite diplomasıyla işsiz kalma korkusu. Barajın kaldırılması öğrenci kontenjanlarının dolmasını sağlarken işsizliğe de çözüm olacaksa ne ala. Ancak olamayacaksa genç işsizliği körüklemekten öteye gitmez. Onca açılan üniversiteye öğretim üyesi bulmakta zorlanılırken kontenjanlar dolsa da eğitim ve öğretimin nasıl yürütüleceği apayrı bir sorun tabii.

Bugünün sorunu da değil bu. Dünden bugüne bedelini gençlerin ödediği geçici çözümlerle yol alındı. Geleceği yurt dışında kurma kararlılığı orta öğretime dayandı ise durup, düşünmek gerek. Tutunacak dal bırakılmadı gençlere. Çalışıp çabalamanın anlamı yok mu diye sorgulayanlarda oldu barajın kaldırılmasını. Bende sorguladım. Kırk bir yıl idari, akademik görevler üstlenerek çalışmış emekli öğretim üyesi olarak sorgulamalıyım da. Araştırma Üniversitesi statüsü kazanmanın revaçta olduğu günümüzde lisans ve lisansüstü programlara yerleşecek öğrenci profilini etkileyebilecek türden bir karardır bu. Araştırma Üniversitesi olmanın idealinde güçlü araştırmacılar yetiştirmek, dünya bilimi ve ülke kalkınmasına katkı sunan doktora programlarına sahip kurum olmak var ise lisans ve lisansüstü programlara yerleşecek öğrenci profilinin de bu ideale uygun olması beklenir.

Profil çalışmalarının; öğrencilerin sosyokültürel, demografik ve ekonomik özellikleri, üniversite ve meslek seçiminde etkili olan faktörler, üniversitedeki akademik ve sosyal yaşama ilişkin görüşleri ve geleceğe yönelik beklentilerinin belirlenmesi, seçtikleri meslek ve beklentilerinin ne ölçüde uyuştuğunun ortaya konmasında önemli olduğu belirtilir. Elde edilen verilere uygun nitelikte eğitim verilmesiyle eğitimin kalitesini arttırdığı, eğitim-öğretim yanı sıra bilimsel çalışmalarda akademisyenler için yol gösterici olduğu da. Ayrıca, üniversite öğrencisi profilinin var olan eğitim sistemi ve toplumun gelişmişlik düzeyi hakkında bilgi veren en iyi göstergelerden biri olduğu da. Ancak üniversitelerin kendi öğrencisini belirleme olanağı bulunmadığından resmi istatistiklere bakarak yapılan planların bazı hatalara neden olduğu, üniversitelerin kendi öğrencilerini tanımak üzere düzenli aralıklarla yapacakları karşılaştırmalı profil çalışmalarıyla hata asgariye indirilirken aradaki değişimi gözleme olanağı bulabilecekleri de belirtilmekte.     

Yirmi birinci yüzyıla geçişle birlikte; odak noktasına insanı koyan ve öğrenmenin doğumdan ölüme değin sürdürülmesini benimseyen yaşam boyu öğrenme kavramı ağırlık kazanmıştır. Öğrenmeyi okulla sınırlayan anlayıştan uzaklaşarak okul dışına kaydıran, yetenek, bilgi ve becerilerin geliştirilmesini sağlayan tüm öğrenme etkinliklerinin (örgün / yaygın / doğal) tamamı olarak da tanımlanan bir kavramdır bu. Milli Eğitim Bakanlığı Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Daire Başkanlığı, küresel gelişmeleri de göz önünde bulundurarak, 21. yüzyılda ülkemiz eğitim sisteminde olması istenen öğrenci profilini tanımlamak üzere 2010 yılında yaptığı bir araştırma ile “orta öğretimdeki mevcut öğrenci profili nedir, ne olmalıdır, mevcut öğrenci profili beklenen yönde değil ise ne yapılmalıdır” sorularına yanıt aramış, öğrenci profilinde olması istenen özellikler dört ana tema (düşünme yolları, çalışma yolları, çalışma araçları, dünya vatandaşlığı) kapsamında değerlendirilerek öğrencilerin; yaratıcılık, yenilikçi ve eleştirel düşünme, problem çözme ve karar verme, öğrenme stratejilerini kullanma, kendini değerlendirme, Türkçeyi doğru kullanma, bir yabancı dili temel düzeyde kullanma, bilişim teknolojileri okuryazarlığı, evrensel vatandaşlık bilinci, yaşam ve kariyerle ilgili bilinç ve becerileri, kültürel farklılık ve yeterlikleri kapsayacak şekilde kişisel ve sosyal sorumluluk bilinci irdelenmiştir.

Bu ve benzeri nitelikli çalışmaların yapılması kadar sürdürülebilirliği de önemlidir. Düzenli aralıklarla tekrarlanması, aradaki değişimin gözlenmesi, geleceğe yönelik plan ve programın aradaki değişimler göz önünde bulundurularak yapılması yani. Gelişerek değişmektir bu kararlı ve istikrarlı ilerlemenin adı. Eğer ki dünden bugüne eğitim ve öğretimin her kademesinde bu tür nitelikli çalışmalarla yol alınsa idi, bu yıl kaldırılan baraj puanı değil, üniversite sınavı olur, ilköğretimden yükseköğretime, yapılan onlarca sınava rağmen yeteneği, beceriyi saptama niteliği taşımayan sistemin aczinden de, geleceği son iki sınava bırakma vicdansızlığından da kurtulmuş olunurdu.

En güzel savaş, insanın kendi öz varlığı ve tutkularına karşı giriştiği uğraştır” der ünlü Fransız asker ve politikacı Napolyon Bonapart.  Odak noktasına insanı koyan sözcükler bunlar. Bu savaşın kazananı olması için bireye; kendini keşfetme yetisi kazandıracak, keşfettiği yeteneği doğrultusunda bilgi, beceri ve derken meslek edinmesi için uğraş vermesini destekleyecek eğitim- öğretim anlayışına ihtiyaç var. Kaldırılan üniversite sınavı olacak ise eğer bireyi önce kendine, sonra da topluma kazandıracak bir sistemle yol alınmalı artık. Ancak genç işsizliğe çözüm olacak girişimleri ivedilikle yerine getirmek koşuluyla da tabii. Arz talep dengesi korunsa yeter. İhtiyaç duyulan işgücünün nitelik ve niceliğine göre okul açılmalı, mezun verilmelidir artık. Mevcut iş olanakları yanı sıra 21.yüzyıl gencinin istihdamına (bir işte çalıştırma) uygun yeni iş olanaklarının yaratılması koşuluyla da tabii.