Evlere kapanmamızla birlikte, başta belediyeler olmak üzere, birçok kuruluş ‘evden eve’ dijital devrimin ilk adımını attılar.

Tabii ki daha önceden devletimiz...

Korona virüs nedeniyle okullar kapatıldı ve ilk adım Milli Eğitim’den atıldı...

‘Evde eğitim’ ya da ‘uzaktan eğitim’ düzeni devreye girdi...

Birçok eğitmen de derslerini evden vermeye başladı...

İster istemez öğrendik...

Tabii ki teknik ekipmanı olmayan, alamayan ya da alacak durumda olanlardan söz etmiyorum.

Örnek olarak!

Şimdi ise her şeyi bir yana bırakın ‘Basın toplantıları’ bile zoom linkleri ile yapılıyor...

Size meeting ID ve password yani şifre veriyorlar....

Ondan sonra oturuma katılıyorsunuz....

İlk bakışta ve düşüncede çok güzel değil mi?

Ama bunlar da hep algı yönetimi ile ilgili...

Herkes kendi adamlarını, çalıştıkları müesseselerin yöneticilerini, ya da ilan vererek sizi destekleyenleri öne çıkarıyorlar, her zaman olduğu gibi...

Siyasette nasıl ilerlemeniz istenmez önünüze birçok engel çıkarılırsa bunun gibi bir şey...

Ben şüpheci olduğum için algılamam de hep bu yönde oluyor...

Kazanmak için...

‘Algılar gerçektir!

Eğer kazanmak için oynuyorsanız, algılar sizin lehinize olmalıdır.

Kazanmanızı ya da kaybetmenizi belirleyecek olan, insanları sizi dinlemeye, söylediklerinizi anlamaya ve sizi desteklemeye ikna etme yeteneğiniz olacaktır!’

Bence bu lafın üzerine fazla durmayın...

Söyleyen; Elfyn Thomas, çok önemli bir iletişim uzmanı, Cardiff Üniversitesi’nden....

Kitaplarından bizim öğretim üyeleri de yararlanıyorlar...

‘Bu güne kadar o kadar çok sonum dinledik ki, sayısını bilmiyorum...

Tahmin ediyorum sizler de...’ diyor makalesinde bir ünlü yöneticimiz...

Bizler ise son iki ayda sayısız bilim insanı ya da uzmanı da ister istemez dinlemek zorunda kaldık evlerimizde...

Bunlar için bilgisayar terimiyle, aşağı yukarı aynı templatelerya da fabrika çıkışı (default) programlar diyebiliriz.

Herkes sözleşmiş gibi; sonumdaki, konuşmalarındaki  paragraf başlarını aç aşağı beş yukarı aynı ayrım işaretleriyle (bullets) süslüyorlar..

Şimdi soruyorum:

Kaçın hatırlıyorsunuz?

Ama şunu söyleyebilirsiniz, aklınızın ucunda kalanla:

‘Ne diyorlardı, ne oldu?

Şu maske konusunda bile neler söylendi, neler oldu, neler gördük daha neler yaşayacağız?

Aklımızdan geçenler?

Adı bende saklı, bir uzmanın ‘Belki bu sizlere şaka gibi gelecek ama, geçen yıllar içerisinde, pek çok sunumda izleyiciler arasında horlayacak kadar derin uykulara dalan kimselere rastladım. Doğrusu uyumakta pek de haksız sayılmazlardı...’ diyor..

Güzel bir tespit!

Ve de gerçekçi bir otokiritik...

Kaçımız ‘Doğruya doğru’ ya da ‘Eğriye eğri’ diyebiliyoruz, açıkça...

Dün yazdım;

Düşününce oluyor, ama bizin düşüncelerimiz de hep sınırlı...

Günlük!

‘Karnımızı nasıl doyuracağız? Çoluk çocuğumuz ne olacak?’

Bebeğe süt tedarik edebilecek miyiz?

Ya da, 

‘Evladımızı okula gönderirken, arkadaşlarına mahçup olmasın diye, cebine harçlık koyabilecek miyiz?’

Bizler uyutulmaya alışmışız ya da hazırız!

Mişıl mışıl iyi oluyor, değil mi?

Belki de bu satırları buraya kadar okuyan bile çıkmamıştır...

Uyumak ve tembellik daha kolaylarına gelmiştir!

Tanık oldum!

Büyüğümüz Yaşar Eyice anlattı:

‘1968 ya da 1970 yılı idi...

İzmir Konak’ta Elhamra Sineması’na büyük üstat MinürNurettin Selçuk kansere gelecekti.

Spor muhabiri idim ama beni konseri takiple görevlendirdiler...

Ben Manisalı Gazeteci Yüksel Gördes’ten aldığım bir fotoğraf makinesi ile konsere gittim...

Biraz geç kalmıştım..

Kapı kapanınca, yani konser başlayınca içeri kimseyi almıyorlardı, biletli olsa bile...

Aynı Devlet Tiyatroları gibi...

Ama benim özrümü kabul ettiler ve sessizce, çıt çıkarmadan, karanlıkta yavaşça sahneye doğru yürüdüm...

Fakat yerler tahta olduğu için gıcırdıyordu...

Parmak uçları ile yerimi aldım...

O da ne?

Münir Nurettin Selçuk ileri yaşına rağmen öyle güzel okuyor ama ön üç sıradakilerin hepsi uyuyordu...

‘Terbiyesizler!’ diye düşündüm...

Yanılmışım!

Meğer hepsi kendinden geçmiş, mest olmuşlar!

Bunu Türk Müziği Sayfasını hazırlayan ‘Ünal’ ismindeki arkadaşımdan öğrenmiştim...

Bu arada belirteyim:

Prof. Dr. Erkan Sevinç de, ‘Hafif Batı Müziği’ sayfasını hazırlıyordu....

Tıp öğrencisi olmasına rağmen, kendisi gibi gençlerden kurulu bir ekiple konserler düzenliyordu...

Atatürk Spor Salonu’nda.Alsancak Stadi’nda; Karaca Sinemasında, Sema sinemasında...

Bir de Sema ya da Şan Sineması’nda Polis Adliye Muhabirlerinin verdiği ‘Ayla Dikmen!’ konseri var...

Kitabı bile yazılır...’

Öneriye bakın?

Bu kadar sabırla okuduğunuz için biraz da gülümseteyim:

Murat Eştürk  ile Bilgin Önder şu kararı alıp Reis’e önermişler::

‘1.65 boyundakiler haftanın tek günü, ayak numarası 40 ve üstü olanlar sadece Salı günü, 80 kilo üzeri olanlar Çarşamba günü, esmerler pazartesi, kumrallar Perşembe günü, Sarışınlar ise hiç dışarı çıkmayacak!’

Gerekçe ise doğayı korumak..

DİP EKSPRES

Her şey emekle başlar!

Emek en yüce değerdir!

Al Biraz geç kaldım ama yazmamak olmaz...

Alın teri ile yaşam mücadelesi verin tüm işçi kardeşlerimizin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü sevgi ve saygı ile kutluyoruz.

Güzel günler göreceğiz, güneşli günler göreceğiz, ışıklı maviliklere, umutların tükenmediği,  tükenmeyeceği yeni umutlara birlikte yelken açacağız.

Umudumuzu hiçbir şekilde tüketmemeliyiz

Şunu da unutmayalım:

Dünyayı hep ‘hayır’ diyenler değiştirdi... ‘Biat !edenler değil!...’

İşçiler ile kant yoksulları haklarıyla ve sağlıklı yaşayacakları günlerin hayali gerçekleşir inşallah...

Bu duamız her zaman için geçerli...

İsteğimiz tüm emekçilerin özgür ve barış dolu bir ortamda sorunsuz yaşamaları...

Dünyayı alın terleriyle onurlandırıp güzelleştiren işçilerdir, emekçilerdir...

Emeğinin peşinden alın teri ile koşanları buradan selamlıyorum...

Her zaman emekçi ile doğru ile kolkala omuz omuza yürüyoruz...

Şu zamanda bedenen olmasa da yürekle, beyinle, düşünce ile...

Bir haftada 160 bin kişilik iftar dayanışması 

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in çağrısıyla başlatılan “Biz Varız” dayanışması kapsamında bir haftada 160 bin 718 kişilik İftar Sofrası bağışı alındı.

20 lira karşılığında alınan iki kişilik iftar paketinde sebzeli et yemeği, pilav veya makarna, çorba, hurma, siyah ya da yeşil zeytin, bal, reçel ve ekmek bulunuyor. 

Belediye şirketi Grand Plaza mutfağında hijyenik koşullarda hazırlanan iftar paketleri desteğin uygun görüldüğü evlere Büyükşehir Belediyesi’nin ekipleri tarafından teslim ediliyor.

Evde yaşam film oluyor

İzmir Vakfı’nın İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Kalkınma Ajansı işbirliğiyle oluşturduğu İzmir Sinema Ofisi, küresel salgın nedeniyle çoğunluğun eve kapandığı bu günlerde sinema sevgisini pekiştirmek amacıyla “2 Oda 1 Kısa” adıyla kısa film yarışması düzenliyor. 

Salgın sürecinde evde yaşamı konu alan yarışmaya Nisan 2020’den itibaren çekilen ve 15 dakikayı geçmeyen filmlerle başvurulabilir. Herhangi bir tür sınırlamasının olmadığı yarışmanın son başvuru tarihi ise 30 Mayıs 2020.

İnternet üzerinden eğitim

İzmir Sinema Ofisi kamera kullanımı, senaryo ve kurgu gibi konulardan sosyal medya hesaplarından canlı yayınlarla eğitim programları da düzenleyecek. Türkiye’den alanında uzman yönetmen, oyuncu ve senaristler tek mekânda film çekmek üzerine görüşlerini anlatacak. Dereceye giren filmlerin yönetmenleri İzmir Kısa Film Festivali’ne akredite olabilecek ve filmleri gösterim programında yer alacak.

En iyi film ödülü alan yönetmen ise bir sonraki filminde yararlanmak üzere Canon C200 kamera setini ücretsiz kullanabilecek. Sponsor firmaların da sürpriz hediyeleri olacak.

Henüz bizde yok ama...

İki gün önce İngiltere’den aldığım bir haberi fotoğrafıyla birlikte paylaştım.

Sonra bazı medya gruplarında da yer aldı.

Az önce de, Brandistanbul PR İletişim Danışmanlığı’ndan Burak Kılavuzoğlu (Marka Temsilcisi) şu bülteni paylaştı.

‘Avrupa'da yayılan yeni çocuk hastalığı Koronavirüs bağlantılı olabilir'

Koronavirüs pandemisi Avrupa’da yeni bir çocuk hastalığı görülmesine yol açmıştı. 

29 yıldır Çocuk Sağlığı, İmmünoloji ve Alerji alanında çalışan Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony, koronavirüs bağlantılı yeni görülmeye başlanan çocuk hastalığının bir damar iltihabı olan ‘Kawasaki Sendromu’ ile benzerlikler gösterdiğini açıkladı. 

Akpınarlı, ‘İngiltere başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde görülmeye başlanan yeni bir tür çocuk hastalığının KawasakiSendromu denilen bir rahatsızlıkla benzeştiği gözlemlendi. Kawasaki Sendromu’na koronavirüs türleri sebep oluyor’ ifadelerini kullandı.

Kawasaki Sendromunu tanımlayan Doç. Dr. Akpınarlı, ‘Kawasaki Sendromu, genellikle erken çocukluk döneminde görülen akut (ani başlayan) ve sistemik (etkileri tüm vücutta görülebilen) bir damar iltihabıdır. 

Hastalık genellikle orta büyüklükteki damarları etkiler ve bu damarlara örnek olarak koroner arterleri gösterebiliriz. 

Hastalığın şiddetine bağlı olarak koroner arter damarlarda ağır hasar oluşabilir ve erken dönemde teşhis ve tedavi edilmezse ne yazık ki çocuklarda ömür boyu sürecek kalıcı kalp hasarı bırakabilir. 

Kawasaki Sendromu gelişmekte olan ülkelerdeki çocuklarda sonradan gelişen (doğuştan olmayan) kalp hastalıklarının başında gelir’ diye konuştu.