Davutoğlu’nun kuracağı parti, taraftarını da muhalefeti de şimdiden heyecanlandırmayı başardı. “Bir şeyler söyledi mi?” “Ha söyledi, ha söyleyecek” diyerek herkesin gözü, kulağı Davutoğlu’nda. Bir televizyon kanalında dile getirdiği “Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz” cümlesi fitili ateşlemeye yetti. Tabii muhataplardan biri Davutoğlu olunca insanın aklına, Hakan Fidan’ın “Gerekirse Suriye'ye dört adam gönderirim. Türkiye'ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesine de saldırtırız" dediği iddia edilen ses kaydını akıllara getirmedi değil hani! Malum aynı ses kaydında Davutoğlu’nun da Suriye ile savaşa girme konusunda istekli göründüğünü hatırlatmakta fayda var.
Eteğindeki taşları dökmek, ağzından baklayı çıkarmak gibi deyimlerimiz varken Erdoğan, daha önce hiç duymadığımız “Bagajındakileri dök!” cümlesini söylemeyi tercih etti. Hepimiz ne demek istediğini anladık. “Uzatma, ne biliyorsan söyle bakalım!” demek istediği konusunda bizler hemfikiriz. Yani aralarındaki ilişkiyi, sırları bilmeyenler olarak bu yeni deyimi içimize sindirdik ama bizim için yeni olan bu deyim Davutoğlu için başka bir şeyler ifade ediyorsa… Meslek hastalığımdan kaynaklanıyor olsa gerek, bagaj kelimesine takılı kaldım. Davutoğlu, Erdoğan’ı mı, yoksa Erdoğan mı Davutoğlu’nu tehdit etti anlamadım. Neyse elimizde çiğdem keyifle takip ediyoruz. Bagajı büyük olan kazansın.

Böyle Müftüler de Var!

Daha önce de yazdım, yine yazıyorum ve biliyorum ki birkaç defa daha yazmak zorunda kalacağım. Bayramlarımızı bölmeyin, Atatürksüz 19 Mayıs, 30Ağustos, 29 Ekim kutlama gafletine düşmeyin.
Neyse ki aranızda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ne işe yaradığını bilen, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete sahip çıkan, Atatürk ilke ve devrimlerine gönülden bağlı olan müftüler de var.
Kamu yararına çalışan Atatürkçü bir derneğin organize ettiği bale gösterisine eşim ve çocuğumla beraber gittik. Yerimize oturduktan bir süre sonra başörtülü bir hanım ve yanında badem bıyıklı bir bey kapıdan içeri girerek protokolde kendilerine ayrılan yere oturdular. Derneğin yöneticilerinden olan arkadaşıma kim olduğu sorduğumda aldığım cevap karşısında şaşkınlığa uğradım. Gelen müftü ve eşiydi! Utanmıştım. Utancım, bir müftünün bale gibi bir sanat gösterisine gelmesine şaşırıyor olmamaydı. Müftü, iki perdelik oyunu büyük bir keyifle izledi. Sonra herkes gibi gitti. O gün, o oyuna gelerek beni normalleştirdi, olağanlaştırdı. Teşekkürler. İyi ki varsınız. Yoksa tüm din adamlarını Atatürk devrimlerine karşı sanacağız.

Kadın Cinayeti ve İdam

Tüm ülkeyi ayaklandıran, derinden etkileyen, kadın cinayetleri konusunda hassasiyeti arttıran Emine Bulut cinayetinden sonra “idam isteriz”ciler yine piyasaya çıktılar. Uzun uzun neden idama karşı olmamız gerektiğini yazmayacağım. Kadına şiddete yaptırım konusunda AKP’den neden medet ummamamız gerekiyor onu anlatacağım.
Çünkü onların bakanları kadınları damızlık bir canlı gibi görüp “Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar” diyecek tıynettedir. “Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masum” diyebilecek İnsan Hakları Komisyonu Başkanı milletvekilleri,  “Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün? Anası ölsün” diyen belediye başkanları, “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek” diyen ekonomi bakanları vardır.  
Parti liderleri, hak mücadelesi veren bir vatandaşına “O kadın, kadın mıdır, kız mıdır?”, kadınlar dernekleri ile yaptığı bir toplantıda “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” demekte bir beis görmez. Kendisi iktidara gelmeden önce bir yılda erkek şiddeti ile hayata veda eden kadın sayısı altmışaltıydı. Kendisinin başbakan olduğu 2009 yılının ilk yedi ayında bu sayı dokuz yüz elli üçtü. O ise “Kadına şiddet abartılıyor” demeyi tercih etti. Yani demem o ki neyi kimden isteyeceğini bilmek de mühim.