Seçim ile yatıp seçim ile kalkıyoruz. Sokakta, misafirlikte, hemen her yerde sohbetin konusu dönüp dolaşıp seçimlere geliyor. Anket şirketleri seçim sonuçları ile ilgili tahminlerini paylaşadursun, vatandaşlar ise henüz son sözünü söylemedi. Birkaç gündür şehir dışındaydım. Eş, dost, akraba ziyaretlerinde, sokakta, dolmuşta insanların seçimlerle ilgili konuşmalarına katıldım, kulak misafiri oldum. Seçime dört gün kalmış olmasına rağmen kararsızların sayısı oldukça fazla. Aklı başında olan seçmen hala düşünüyor. Dudaklarında ben oyumu şu partiye vereceğim cümleleri değil 'Bu seçimlerde kime oy vereceğiz', 'Hangi parti lideri ne vaat ediyor' şeklinde sorular var. 

Soru sormak, bir şeyleri açıklığa kavuşturmak isteğidir. Keşke bütün seçmenler soru sorsa, sorabilse! Ama bazıları hiç soru sormuyor. Parti liderinin her söylediğine kutsal emirmiş gibi inanan, tuttuğu takımın yanlışlarını sürekli görmezden gelen fanatik taraftar gibi parti yöneticilerinin yaptığı yanlışları göz ardı eden büyük bir seçmen kitlesi var. Bu gruba giren seçmenlerin çoğu aslında her şeyin farkında, dahil oldukları ideoloji nedeniyle dini duygularının sömürüldüğünün, gözlerinin içine baka baka yalan söylendiğinin gayet de farkındalar. Ama susuyorlar. Tek bir soru dahi sormuyorlar.

Karl Marx, 'Bilmiyorlar ama yapıyorlar' diyordu yıllar önce. Marksist sosyolog, filozof ve kültür eleştirmeni Slavoj Zizek ise bu görüşü daha da ileri götürerek 'Biliyorlar ama yine de yapıyorlar' diyor. Maalesef ülkemizdeki durum tam da böyle, insanlar bile bile ortak oluyorlar yanlışa. Hatta alkışlıyorlar.

Örnek mi? Daha üç gün öncesi, AKP'nin, İstanbul Yenikapı'daki mitinge dönüştürdüğü fetih şöleninde, mikrofonu eline alan bir hoca! dua ediyor. 'Ben her ay Beytullah'tayım, daha Davutoğlu Başbakan değil, Dışişleri Bakanı. Daha başbakan kim olacak diye konuşmalar bile geçmiyor. Kabe'de ders yapıyordum, rüyamda Davutoğlu'nu gördüm. Göğsünün sol tarafında birim kodu, sağ tarafında ise 'Başbakan' yazıyordu' diyor. Söylediklerine çoşku ile aminn diye karşılık veren kendinden geçmiş kalabalığı gören ermiş hoca! daha da ileri gidiyor ve Davutoğlu'na başbakanlığın Hz. Muhammed tarafından verildiğini, Erdoğan'ın saflarında yer almayanların ise küfür safında yer aldığını söylüyor.

Konuşmaları ile kendisinin küfür saflarına geçtiğinin farkında bile değil, farkındaysa da pek umurunda değil, kalabalığın da öyle. Çünkü biri de çıkıp 'Sen ne söylüyorsun hoca, öyle şey olur mu, asıl senin bu yaptığın küfre giriyor' demiyor. Herkes coşku içinde, amin nidaları yükseliyor.

Mustafa Kemal'in neden tekke zaviye ve türbeleri kapattığını, neden 'Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olamaz' dediğini anlıyorsunuz değil mi?
Seçimlere dört gün kaldı. Dört gün az zaman değil, korkarım bu gidişle birilerini peygamber de ilan edecekler.