Okulların açılması ile birlikte tek konuşulan konu eğitimin nasıl olacağı değil, beslenmenin olup olmayacağı... Nitekim beslenme an itibari ile yok. Bizim zamanımızda beslenme demek büyük kazanlarda kaynatılan süt tozunun bizlere, yani öğrencilere dağıtılması demekti.

Her öğrenci evden getirdiği kendi bardağına öğretmenin nezaretinde ve sınıfın en iri kıyım öğrenci  delikanlısının kepçe ile doldurduğu bir bardak sütün içilmesiydi bizim zamanımızda beslenme saati...
Gelelim bugünlere.
Bugün artık aileler ne acıdır ki eski aileler değil.
Hani nasıl diyoruz ya, ''nerede o eski bayramlar'' diye.
İşte öyle bir şey.
Şüphesiz ki, herkes çocuğunu çok sever ve herkes çocuğuna en iyisini yedirmeyi, en iyisini giydirmeyi ister...
Yukarıda bahsettiğim dönemlerde, yani bizim ilkokul çağlarımızda neredeyse tüm ailelerin gelirleri oturdukları semtlerle eşdeğerdi.
Dolayısı ile de ailelerin gelir düzeyleri de birbirlerine çok benzerlik gösterirdi.
Daha da kısaltarak ifade edecek olursam, bir ailenin çocuğu ne yer içerse, diğeri de aynı şeyi yer ve içerdi...
Ama bugünler maalesef hiç de öyle değil.
Ailelerin gelir düzeyleri arasında ne yazık ki, uçurumlar oluştu.
Artık günümüzde aynı okula giden, aynı sınıfta okuyan iki öğrencinin ailesinin gelir düzeyi aynı oranda artmadı, aynı oranda da eksilmedi.
Ama bazı aileler parayı buldu zengin oldu, kimi aileler de ya aynı yerde saydı, ya da daha fakir hale geldi...
Demek istiyorum ki, gelir dağılımındaki adaletsizlik aldı başını gitti... Aynı apartmanın çocuklarından biri ''zengin çocuğu'' oldu, diğeri de ''fakir çocuğu''.
Sadece bununla da kalmadı, görgü, görenek, örf, adet de rafa kalktı.
Okullarda devlet tarafından beslenme verilmiyor ama, aileler çocuklarının yanına belirlenen saatlerde tüketmeleri için çeşitli yiyecekler koyuyorlar.
Ama ne yiyecekler.
Beslenme çantalarının önce görünüşüne bir bakalım.
Her çeşidi mevcut. Kimisi kalp şeklinde, kimisi mini mini bir çanta görünümünde. İçinde muz da var, avakado da. Diğer çocuğun elinde ise naylon torbanın içinde bir veya iki dilim ekmek. Bazen bir kaç zeytin, bazen de küçük bir dilim peynir.
Her ikisi de çıkarıyorlar masanın üzerine evden getirdiklerini ve besleniyorlar.
İki çocuk düşünün.
Birinin önünde haşlanmış yumurta, sandviç ve muz var.
Diğerinin önünde de 3 gün önce bakkaldan alınmış iki dilim ekmek ve 5 zeytin.
Bu anları yaşayan iki küçük çocuğun ruh halini düşünebiliyor musunuz?
Bunu gören öğretmenin, bunu gören sınıf annesinin ruh halini düşünebiliyor musunuz?
... Ve bu ortamın her gün için kaçınılmaz olacağını bile bile çaresizlik içinde çocuğunu okula gönderen anne – babanın ruh halini düşünebiliyor musunuz?
Son söz;
Hiçbir çocuk yanındaki arkadaşının ne yediğine, ne içtiğine bakmamalıdır. Her çocuk devlet tarafından temin edilen yiyecekler ile sağlıklı şekilde büyümelidir.
Sağlam kafanın sağlam vücutta bulunmasını istiyorsak...
Sağlam vücut için, sağlıklı beslenmeye ihtiyacımız olduğunu da unutmamamız lazım...