Şiddet olaylarına bir yenisi daha eklendi. Çocuk istismarı! Anasının, babasının desteğiyle istismar hem de. İnsanlık adına utanç verici bir olaydır bu. Türk toplumunu çağdaş medeniyetler seviyesine ulaştırmak amacıyla ilan edilen Cumhuriyetin ikinci yüz yılını karşılamaya hazırlanırken yaşandı bu olay. Cumhuriyetin ilanından yaklaşık bir yıl sonra, Türkiye devletinin yönetimini cumhuriyet olarak düzenleyen yeni anayasanın kabul edildiği 23 Nisan gününün bayram olarak kutlanmasını isteyen Atatürk’ün, beş yıl sonra bu bayramı çocuklara hediye ettiği, dünyada çocuklara bayram hediye eden yegâne ülkenin Türkiye olduğu düşünüldüğünde çağ dışı bir olaydır aynı zamanda.  

Kim bilir nerde ne olaylar yaşanıyor da biz bilmiyoruz. Birinden birinin canına tak eder de şikâyetçi olursa öğreniyoruz. Öğrendiğimizde iş işten geçmiş oluyor. Oysa böyle mi olmalı. Zararın neresinden dönülse yarardır misali mi yaşanmalı hayat. Yoksa zararı, yararı çocukken öğrenip, zarara uzak, yarara yakın tutarak mı bedenimizi ruhumuzu. İstismar; iyi niyet ya da düşünceyi kötüye kullanarak yararlanmak, zarar vermek, kısaca bireyi, kendi rıza ve iradesini dikkate almaksızın sömürmektir. Belli başlı istismar biçimleri fiziksel, cinsel, psikolojik, insan hakları ihlali, hayvan istismarı, gücün kötüye kullanımı, zorbalık ve çocuk istismarıdır (fiziksel / duygusal / cinsel istismar). Genelde ekonomik / sosyal / siyasal / cinsel güç ya da erk sahibi bireyin başkasının kişisel mahremiyetine, temel hak ve özgürlüklerine zarar verecek şekilde davrandığı, cinsel istismardan tecavüze, zorbalıktan işkenceye değin uzanan bu girişimlerin bedensel, ruhsal bozukluklara ve hatta can kaybına neden olduğu belirtilir. Toplumsal norm ya da ahlak kurallarına ters olan bu davranış biçimi yasa dışı olarak da değerlendirilir. Sosyoloji biliminde norm, nasıl davranılması gerektiğini belirleyen, doğru davranmayı sağlamak için bünyesinde emir, yasak ve izinler barındıran yazılı, yazısız kurallar / ilkeler olarak açıklanır. Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, kararname gibi yazılı normlara uymayanların devlet tarafından somut yaptırımlara (hapis, ceza), töre, örf, adet, gelenek, görenek, ahlak gibi yazısız normlara uymayanların toplum tarafından soyut yaptırımlara (dışlanma) maruz kaldıkları da. 

Albert Einstein “Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil, kötülüğü seyredip hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yere dönüşür” der.  Dönüştü bile. İşte tamda burada başlıyor ya hikâye. Çocuklar canımızdan can, bir başkasının çocuğu canımıza can, hele bir de kıymet verdiğimiz birinin çocuğu canımızın canıdır. Henüz altı yaşında ki canının canını okula göndermek yerine evermek. Yetmezmiş gibi oyun sandığı cinsel istismarla bedenen, ruhen hırpalanışını, gün be gün bir gül misali soluşunu görmezden gelmek. Veren (anası, babası) memnun! Alan (babasının müridi kocası) memnun! Şahitler (konusu komşusu, uzak/yakın akrabası) duyarsız. Onca yıl bir çocuğun ıstırabına göz yummuş, kulak tıkamış sus pus oturup, bedenen ve ruhen yok oluşunu seyretmişler. Nasıl olmuşsa olmuş adalette yanıltılmış ya yalnız sözün bittiği yer değil, yazılı ve yazısız tüm kuralların, soyut ve somut tüm yaptırımların iflas ettiği yerdir aynı zamanda.

İnsani değerler toplumu güçlü kılan yapı taşları olarak açıklanır. İnsanlar arası ilişkilerde anlam kazanan sevgi, saygı, sabır, merhamet, hoşgörü ve adalet gibi insani değerlerin toplumsal yapının güçlü olup olmadığını ortaya koyan etkenler olduğu, bir toplumda yükselen değerler insanı insan yapan değerler değilse o toplumun çökmeğe, çözülmeye ve giderek yok olmaya sürüklendiği belirtilir. İnsan ilişkilerinin gelişmesinde empatinin önemli bir yeri olduğunun da. Bir insanın kendisini karşısındaki insanın yerine koyup olaylara onun bakış açısıyla bakma, duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlama ve hissetme ve o kişiyi anladığını ona ifade etme sanatıdır empati (duygudaşlık). Ardı arkası kesilmeyen şiddet olayları insani değer ve empati yoksunu bir topluma dönüştüğümüzün en büyük göstergesi oldu ne yazık ki.

Anlaşılan o ki insani değer ve empati yoksunu kişiler ne evlenmeye ne de ana baba olmaya yeltenmeli. Yeltenen varsa devlet tarafından engellenmeli. Nasıl ki hasta çocuk doğumunu önlemek için “Evlilik Öncesi Sağlık Raporu Başvuru Formu” aracılığıyla eş olmaya aday kişilerde beden sağlığına (akrabalık ilişkisi, bulaşıcı hastalık) dair bir ön araştırma yapılıyor ise ruh sağlığına (psikolojik testler) dairde yapılmalı. Hasta çocuk doğumunun önlenmesi kadar çocuk ruh sağlığının korunması da önemlidir. Bilimsel araştırmalarla elde edilen veriler; anne-bebek arasında kurulan bağın gebelikte başlayıp, doğum sonrasına değin sürdüğünü, bu bağın sağlıklı oluşması, gelişmesi ve sürdürülmesinde anneden gelen olumlu ya da olumsuz tüm faktörlerin etkisi olduğunu gösterir. Anneyi etkileyen olumlu / olumsuz faktörlerde babanın da payı olacaksa eş olmaya aday kişilerin psikolojik teste tabi tutulmaları çocuktan önce kendileri, ilişkileri ve hatta toplumsal iyilik hali içinde gereklidir. 

İnsani değerler ve empatiyi öğrenerek yaşanmalı hayat. Öğreterek de sürdürülmeli. Dünyayı değiştirmenin kendiyle başladığını bilerek büyümeli çocuk. Yazılı, yazısız tüm kuralların hak ve hukuktan yana olduğunu bilerek, inanarak ve güvenerek de.  
Dünyanın yüzü sağlıklı, mutlu ve huzurlu çocuklarla gülsün yeni yılda ve her daim.