İzmir, sorunları bir türlü bitmeyen bir kent, makus talihi ile baş başa bırakılmış bir kent.
Merkezi iktidar ile yerel iktidarın sürekli benlik yarışından zarar görmüş bir kent diye bir önceki yazıda giriş yapmıştık. Gelişmiş ülkelerdeki siyasi anlayışla ülkeye hizmetin bizim ülkemizden çok farklı olduğunu görmüş biliyor, yazıyoruz. Herkesin bildiği bir türlü yapmadığı, yapamadığı, yapmaktan imtina ettiği, insani erdemin gerekliliği dürüst namusluca ülkeye hizmet etmek anlayışı bir türlü toplumumuzda vücut bulmuyor. Bu vesile ile de değerli beyinlerimiz göç ediyor. Beyin göçünün ciddi hızlandığı bir süreç, bu sürecin hızlanmamsı sebebi insanca ve ekonomik hak ettiğince adaletli yaşayamamaktır.
Çok değerli beyinlerimiz göç ederken geriye kalanlar da (herkesi kastetmiyorum!) liyakattan uzak çorbaya koşan, yarasa kan emici familyasına kendini ortak edip yetki görev ve sorumluk alıyorlar. Bunlarla da, ne körfezi ne kenti ne de ülkeyi düzeltip temizleyemiyor. Çünkü niyetler salih değil. Samimi değil. Herkes birinin adamı, herkes ya bir zümrenin,ya bir cemaatin ,ya bir gurubun, ya bir tarikatın adamıdır. Beyinleri birileri tarafından kiraya verilmiş tiplerdir.
Kesinlikle şuna emin olun ki, bu ülkede hiçbir şey değişmeyecek. Zihniyet devrimi gerçekleşmedikçe hiçbir şeyin düzelme ve değişme ihtimali yoktur. Japonya’ya atom bombası atılması sonrası, batmış yok olmuş bir ülke iken zihniyet devrimleri ile ne din ne dil ne de hurafelerin, asla hayat bulmadığı ülke olmuştur.
Bilme teknolojiye ve ahlaka yatırımın en üst düzeyde yapıldığı ülke olarak süper güç haline gelmişlerdir. Dünyada hiçbir ülkenin vize uygulamadığı tek ülkenin Japonya olduğunu bilir misiniz ? Sebebi ise ; ahlaktır, ahlaktır, ahlaktır...
7-8 şiddetinde depremlerde kimsenin burnu kanamaz. Cennetten yeri, kimse Japon vatandaşına satamaz. Ahlak insanın doğası gereğidir. Ahlaksızlık yapanlar toplumda yer bulamaz. Devlet yöneticileri aleyhinde bir usulsüzlük söylemi bile çıksa gerçek ya da yalan asla görevde kalamazlar.
Ve hatta onuruna yedirmeyip harakiri yaparak canına kıyanları hep duyarız. Kendini sorumlu gördüğü için onuruna yediremeyip yaşamına son veren Japonlar, bu şekilde dünyaya ders vermişlerdir. Kimse vergi kaçırmaz. Devlet adamı asla yalan söylemez. Kamudan haksız kazanç elde edilemez. Yaşamında bir delikli lira bile haksız elde etmiş ise biri, onu belgeleyemez ise derhal görevden azledilir ve/veya kendi ayrılır.
Tüm kamu kurumlarında istenmeyen şeylere tanık oluyoruz. En güvenli kurum olan Silahlı Kuvvetler olarak bilinirdi. O da son dönemlerde halkın güven endeksinde ciddi düşüşe geçti. Adalet kurumlarımızı arada sırada bebek katliamları gibi konuda çeteleri çökerten savcılarımızla hatırlıyoruz. Eğitimde dünyada ilk 500 e giren onlarca üniversitemiz vardı, şimdi yok. Hastanelerimiz büyük şirketlerin bankamatiği gibi çalışıyor. Oto yollarımız vatandaşımızın resmen soyulduğu yollar haline getirildi. (Almanya başta olmak üzere Avrupa’da Japonya’da Amerika’da paralı yol yok) ‘Süper gücüz ya Avrupa bizi kıskanıyor’ ya! Halkına binlerce vergi kalemi ile zulmedilen başka bir ülke de yok. İşi bilmeyenlerin ekonomist, doktor ve mühendis, ‘mış’ gibi yaptığı bir ülkede gelişmekten bahsetmek mümkün gibi görünmüyor.Ne zaman ki ahlaklı insanlar bu toplumun yönetim kademelerine hakim olurlar. Japon ya da başka bir ülkelerdeki ahlak, dini ritüellere göre değil, insani erdemin gereği olarak yaşanırsa o zaman devrim gerçekleşmiş olur.
Şimdi bana İzmir Körfezi’ni kimin temizleyeceği balık ölümlerinden kimin sorumlu olduğu değil, sorunlara birlikte çözüm getirmeniz lazım. Depremde hasar almış binaların derhal yıkımı ile kentsel dönüşüm sorununu çözün. Ulaşım sorununu çözün. Ağır yüklü TIR ve kamyonların şehir merkezi girişlerine ve şehrin çevre yollarındaki seyrine zaman sınırlaması getirin. İzmir’i deprem afet bölgesi ilan ettirin. Vatandaşın derdine deva olun, sorun çözün, bahane uydurup seni beni bırakın, biz olmayı deneyin…