Bu senenin Mayıs ayının ilk günlerinde gazetemizde  NEİN başlığı ile bir yazım yayınlanmıştı. O yazımda İzmir'in, güzel kentimizin simgesi Saat Kulesi'nin içler acısı durumundan bahsetmiştim. Elbette; Saat Kulesi'ni çevreleyen Konak Meydanı'ndan söz etmemek olmazdı. Dilimiz döndüğü kadar, elimizin yazdığı kadar meydanın durumunu da dile getirmeye çalışmıştık. Şimdi bu yazıyı yazma niyetimiz de o günlerden bu yana bir şeyin değişmediğini dile getirip ilgililerin dikkatini bu yöne çekmek olarak algılanmalı.

İstedik ki; o güzelim meydan, vandallık ölçüsünde davranışlarla hırpalanmasın. Tamam; yiyelim, içelim, gezelim, tozalım ama o güzel çevre düzenlemelerini bozmayalım. Rahmetli halk adamı Başkanımız PİRİŞTİNA nasıl söylemişti, hatırımda kaldığı kadarıyla, 'Ne demek çimlere basmayınız. Çimler süs değil ya elbette çimlere basacağız.' 

Rahmetli başkanımızın bu sözü belirli kalıplar içinde algılanırsa elbette doğrudur. Konak Meydanındaki çimler oraya dar anlamda süs olsun diye ekilmemiştir. Çiçekli, ağaçlı çevre düzenlemelerinin bir parçasıdır o çimler. Ancak; korunulurlarsa güzelliklerini sürdürebilirler. Oysa; gördüğüm, izlediğim kadarıyla günümüzde Konak Meydanı'nda yaşananlar çok farklıdır. Bazı gruplar; hiç bir kural tanımaksızın çimlerin üzerine yayılmakta, istediklerini yapmayı bir hak olarak görmektedirler. Bu kadarla da kalsa iyi. Ya her şeyleri bittikten sonra kalan çöpleri, onlara ne demeli? Midye kabukları, çocuk bezleri, pet şişeler, plastik ve kağıt ambalaj artıkları vb. Hangisini sayalım ki? Kentte yaşama kültürünü benimsemeye niyetleri olmayan böylesi  toplulukları nasıl adam edebiliriz? Eğer bu yönde bir çalışma yapmayacaksak/yapamayacaksak İzmir olarak büyük bir köy olmaktan farkımız kalır mı?

Gidenlere, görenlere, yaşayanlara sormak gerekir Londra'daki Hyde Park'ta, New York'taki  Central Park'ta bizim Konak Meydanı'nda yaşananlara benzer bir durum var mıdır? Özgürlükse, bu özgürlük; batı ülkelerinde bizden  çok daha fazlasıyla yaşanmaktadır. Ama kimsenin çevreyi kirletme, kirli bırakma gibi bir özgürlük hakkı yoktur. O topluluklar; hele böyle bir girişime adım atsınlar en ağır cezaya çarpılacaklarını gayet iyi bilirler.

Benim istediğim de bu işte. Tamam, eli sopalı bir uygulama olmasın. Olmasın ama bu kentte yaşayanlar da bu kentte yaşamanın vazgeçilmez kuralları olduğunu bilsinler. Bilmiyorlarsa öğrensinler. Bu nasıl olur? Durduk yerde yazımın başlığının Almanca oluşuna bakmayın Türkçesi yazımın alt bölümündedir. Gene eski yazımdan bahsedeceğim. Rahmetli Kemal Sunal'ın "POLIZEI" filminden hatırlarsınız. Benim Almanca kelime ve cümleler kullanmamın temel nedeni o filmdeki NEIN'dan etkilenmem ve onu unutamamamdır. Alman polis, yere çöp atanı, elini "NEIN" (HAYIR) anlamında sallayarak uyarırdı. O uyarıyı alan kişi hele gereğini yapmasın başına nelerin geleceğini bilir. Bırakın o uyarıyı yapmaya gerek kalmayı belki yabancılar hariç yanlış yapanlara da rastlayamazsınız. Gerçekten öyledir, oralarda kişiler ta çocukluklarından başlayarak çevre konusunda bilinçlendirilmektedirler. Üstelik ceza kuralları da ödün vermeksizin uygulanmaktadır.

Dileğim şudur ki: Konak Meydanı için bir koruma ve bilinçlendirme  grubu oluşturulsun. Fuar Kültürpark için ayrı bir koruma grubu vardır. Konak Meydanı üç aşağı beş yukarı aynı büyüklüktedir. Şu halde; Meydan niçin bu kadar sahipsiz bırakılmaktadır? Yapılan o güzelim düzenlemelerin ne anlamı olacaktır? Sonuçta burası kentimizin yönetim birimlerinin yoğunlaştığı ve kentin merkezi konumunda olan bir prestij noktası değil midir? Yerli, yabancı tüm gezginler zamanlarının büyükçe bir bölümünü burada geçirmektedirler. Burası, niçin Venedik'in San Marko Meydanı ya da benzerleri kadar temiz ve gösterişli bir yer olmasın? Olmalıdır da, nasıl mı? Kontrollü ve öğretici bir disiplin uygulaması ile olumlu sonuçlar mutlaka alınacaktır. Kadromuz yeterli değil yakınmasına gerek yok. Dileriz ki bu yönde ciddi karar alarak, uygulamaya niyet olsun.

Esenlikle kalınız...   


(*) Evet... Hayır, demeyi öğrenmeliyiz.