Ursula K. Le Guin kadınlara sesleniyor: “Daha çok kız kardeşimin yükseklere kanat çırpmasını istiyorum. Zira özgürlük, hiçbir zaman kadınların kolay kolay elde edebildiği bir şey olmadı”
Le Guin'in bu sözleri, tarihin her döneminde karşılaşılan zorluklara ve özgürlük arayışlarına dikkat çekiyor. Tarih boyunca kadınlar, toplumsal cinsiyet rollerinin düzenleyici kalıpları içinde yaşamak zorlanmış, hakları elde etmek için mücadele etmek zorundadır. Eğitimden çalışma hayatına, siyasetten aile içi kararlara kadar birçok alanda kadınlar, haklarını talep ederken dirençle karşılaşmıştır. Özgürlük, özellikle kadınlar için kolay saklanan bir kavram olmamıştır. Geleneksel cinsiyet rollerine hapsedilen kadınlar, aralıklarını kazanmaları için sürekli olarak mücadele etmek zorunda kalıyorlar.
Kadınların bir de yaşadıkları ve belki de tüm dünyada mağdur oldukları başka bir konu daha var o da: Şiddet. Kadına yönelik şiddet, dünya çapında süregelen ve yaşanacak en acil sorunlardan biridir. Uluslararası, psikolojik, ekonomik ve fiziksel boyutlarda kendini gösteren bu şiddet, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir sorundur. Kadının hak değerinin görülmesi, eşit bir toplumsal düzenin sürdürülmesi herkesin ortak hedefi olmalıdır.
Şimdi gelelim ülkemizdeki kadınlar için değer taşıyan ancak Türkiye’nin ayrıldığı İstanbul Sözleşmesi’ne. Neydi bu İstanbul Sözleşmesi? İstanbul Sözleşmesi, tam adıyla "Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi", 2011 yılında İstanbul'da imzaya açılan ve kadınlara yönelik şiddetin önlenmesini amaçlayan uluslararası bir anlaşmadır. Bu sözleşme, kadına yönelik şiddet ve aile içi güçlü mücadele için hukuki çerçeve sağlayan en kapsamlı belgedir. İstanbul Sözleşmesi, sadece kadın hakları açısından değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda da önemli bir adım olarak kabul edilmişti.
İstanbul Sözleşmesi, öncelikle kadınlara yönelik politikaların önlenmesini, mağdurların korunmasını ve suçluların yargılanmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Aynı zamanda toplumsal cinsiyet ayrımcılığının ortadan kaldırılmasını sağlayacak sözleşmeler, devletlere bu alanda ciddi sorumluluklar yüklenir. Sözleşme, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik, cinsel ve ekonomik boyutlarını da kapsayarak geniş bir şiddet tanımı yapmaktadır.
Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'ni imzalayan ve ilk onaylayan ülkedir. Ancak 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı kararı ile sözleşmeden çekilme kararı alındı. Bu karar, Türkiye'de ve uluslararası kamuoyunda büyük tepkilere yol açtı.
Ben de bir kadın olarak, tüm kadınlar gibi acaba bugün başıma bir şey gelir mi, herhangi biri tarafından saldırıya uğrar mıyım, korkusu yaşamadan sokaklarda yürümek istiyorum.