Kanadalı yazar Marshall McLuhan, 1962 yılında yayınlanan Gutenberg Galaksisi adlı medya teorisi kitabında özellikle elektronik iletişimin yaygınlaşmasıyla birlikte, dünyanın 'Küresel Köy' yani küçük bir köy haline geleceği öngörüsünde bulunmuştu. İletişim olanaklarının bu denli geliştiği günümüz koşullarında McLuhan'ın bu öngörüsü gerçekleşmiş durumda. Dünya artık küçük bir köy ve bu köyde olanlar kabul edin ya da etmeyin hepimizi ilgilendiriyor.

Bu koca köyde yaşanan hiçbir şey birbirinden bağımsız değil. Komşunuzun evinde yangın varken bir kenarda oturup yangını hiçbir şey yapmadan seyredemezsiniz. Seyrederseniz o yangın sizin evinize de sıçrayacaktır. Ne acı ki insanlık olarak hiçbir şeyden ders almıyoruz. İşte daha bir ay önce Ankara'daki bombalı saldırılarda kaybettiğimiz canların acısı dinmeden bu kez benzer saldırılar Fransa'da meydana geldi. Sırada hangi şehir var bilmiyoruz, kim böyle saldırılar benim yaşadığım şehirde olmaz diyebilir ki?

Herkes kendi evini kurtarma derdinde, oysa bütün evler bu koca köyde bulunuyor ve köyde yangın var, her yerden alevler yükseliyor. Ama kimse yükselen alevlerle nasıl baş edileceği ya da bu yangının çıkış nedenleri üzerine düşünmüyor. McLuhan'ın 'Küresel Köy'ünün sakinleri olarak büyük bir ayrışmanın eşiğindeyiz. Evleri birbirinden ayıran sınırların, çitlerin yerine duvarlar örmekle, yanı başındaki yangını yok saymakla sorunu çözebileceğimizi düşünüyoruz. Ama şu gerçeği hep göz ardı ediyoruz. Seçtiğimiz politikacılar beylik laflar edip, terör örgütlerini destekleyen politikalarına devam ettikçe, sevgiyi değil nefreti çoğaltan söylem ve eylemlerini sürdürdükçe bu yangın bütün köyü saracak ve masum insanlar ölmeye devam edecek.

Avrupalı devletler Ortadoğu'daki çıkarları için yıllardır buradaki radikal örgütleri desteklediler sonuç ortada, büyüttükleri ateş şimdi onların da etrafını sarmaya başladı. Keza bizim de son dönem izlediğimiz dış politika, Avrupalı devletlerin izlediği politikalardan farklı değil. Bu yanlış siyasetin getirdiği sonuçları, Suruç'ta, Ankara'da acı bir şekilde gördük. Sonuç olarak yukarıda da belirttiğim gibi, olan her yerde masum vatandaşlara oluyor, olmaya da devam edecek gibi. 

Ama şu da bir gerçek ki bu yangını biraz da biz masum(!) vatandaşlar büyütüyoruz. Savaş vaat edenleri başa getiriyor, barıştan dem vuranlara sırtımızı dönüyoruz. Şiddeti çözüm olarak sunanların sözlerine barış diyenlerinkinden daha çok itimat ediyoruz. Katliamlar sonrasında özellikle sosyal medyada yapılan yorumlara bakınca neden savaş diyen siyasetçilerin bu kadar çok destekçisinin olduğunu daha iyi anlıyorum. İnsanlar bir olup bu yangını söndürmek, acıları paylaşarak azaltmak için çareler aramak yerine nefretin diline sarılıyorlar. Kimse kimsenin acısını anlamıyor, ortak olmak istemiyor.
Daha bir ay önce Ankara'daki terör saldırısında hayatını kaybeden insanları etnik kimliği, inancı, ideolojik görüşü üzerinden sınıflara ayıranlar, aynı şeyi bugün Fransa'da hayatını kaybeden insanlar için de yapıyorlar. Ama bilmiyorlar ki hepimiz bu büyük köyde yaşıyoruz ve bu köyde başlayan bir yangın sadece başladığı evin sorunu değil.

Acının dili, dini, rengi, ırkı olmaz. Suruç'ta, Ankara'da, Fransa'da hayatını kaybedenler masum insanlardı. En az senin benim bizim kadar masumdular. Yöneticilerinin yanlış politikaları yüzünden bir toplumun tamamını suçlu ilan edemeyiz. Eğer ediliyorsa en büyük suçlulardan birisi de biziz. Ankara'yı Suruç'u unutmayın, Fransa bize çok uzak, bizi ilgilendirmez tarzı yaklaşımlar sizi yaşananların dışında tutmaya yetmez, hele ki yangının çıkış yeri kapı komşunuzsa...