Mahmut Hoca'nın yasaklarını aşmak için türlü yollara başvuran Hababam Sınıfı'nın okuldan kaçış planlarında hep en önde görürdük onu. 'Aç kapıyı Veysel Efendi' diye başlardı söze. Bir gün Uganda Cumhurbaşkanı'nı karşılamaya giderlerdi, başka bir gün bir şairin mezarını ziyarete...'
Her seferinde bir yolunu bulup okuldan kaçan Hababam Sınıfı, Mahmut Hoca'nın cezalarından ise bir türlü kaçamazdı. Hababam'ın yakışıklısı, Damat Ferit (Tarık Akan), Veysel Efendi'ye bir kez daha seslendi geçtiğimiz gün; 'Aç kapıyı Veysel Efendi' dedi, 'Artık 'Yol'culuk vakti...'  Veysel Efendi her zaman olduğu gibi bu kez de karşı durmadı, kapıları sonuna kadar açtı. Mahallenin en güzel abisini hep birlikte sonsuzluğa uğurladık. Bir avludan çıkar gibi gülümseyerek geçti hayatımızdan...

Sinema kariyerine Yeşilçam'ın jönü olarak başlayan ve salon filmlerinin yıldızı olan Tarık Akan, 'Maden', 'Sürü', 'Yol' gibi hayatın gerçeklerini anlatan filmlere doğru keskin bir dönüş yaptı. Dönemin sinema sektörünü tekelinde bulunduran isimlerden Ertem Eğilmez (Hababam Sınıfı'nın yönetmeni) bu tarz filmlerde yer almasını yasaklasa da o bu yasağı dinlemeyerek sadece para kazanma derdinde olmadığını gösterdi. O, bu ülkenin gerçeklerini anlatmak için ışıltılı kariyerini riske atmayı göze almıştı. Toplumu aydınlatan, hayatın gerçeklerini anlatan filmlerde yer almaya kararlıydı.

Cumhuriyet'ten Ceren Çıplak'a verdiği son röportajında konu ile ilgili olarak şunları söylemişti: Salon filmleri çekmek istemediğim için Ertem Eğilmez bana yasak koydu. 'Aç kalacaksın, benim dediğimi yapacaksın' dedi. İnat ettim... Ve hiç film teklifi gelmiyordu. Bir buçuk yıl hiç film çekemedim. Bir buçuk yıl boyunca elimde biriktirdiğim paraları yavaş yavaş yedim ve bitirdim. Bu dönemde de Yavuz Özkan'ın bana vermiş olduğu 'Maden'in senaryosunu okudum. Ama para yoktu. Yavuz Özkan, "Cüneyt Arkın'a da teklif edelim iki star ilk defa Türk Sineması'nda yan yana gelirse ortalığı karıştırırız" dedi. Cüneyt, senaryoyu okudu ve kabul etti. Anlaşma yaptık, şirkete ortak oldu. Ben o anlaşmayla Anadolu'da film satın alan bütün şirketlere gittim ve 'Maden'i sattım. Torbalar dolusu senetlerle Yeşilçam'a geldim. Bu filmle büyük iş çıkardık! Bana ambargo koyan yedi şirketin ağzı açık kaldı, onların ambargosunu tamamen yıktım...

Tarık Akan rüzgâr nereden eserse o yana dönen günümüzün tabiri caiz ise yalaka sanatçıları gibi olmadı. Türkiye gibi farklı olanın ezildiği, doğru söyleyenin yalnızlığa itildiği bir ülkede her dönem doğru bildiği ne ise onu savundu. 12 Eylül Darbesi'nden sonra sıkıyönetim mahkemesince yargılandı. Gezi'de en ön saflarda, parktaydı. Silivri'de jandarma barikatına dayandı, Soma'da sokaktaydı.
 
Kişiliğinden, doğru bildiği ve inandığı şeylerden asla taviz vermedi. Yanlışa, birilerini memnun etmek için doğrudur demedi.
Amin Maalouf'un Semarkan adlı kitabında onun duruşunu anlatan şöyle bir bölüm vardı. Ömer Hayyam kentin kadısı ile birlikte padişahın her hafta düzenlediği ve kendisini yücelten şiirler okuyanları ödüllendirdiği törene katılır. Şairler teker teker padişahın huzuruna gelerek onunu için yazdıkları şiiri okur. Padişah beğenmediği şiirlerden sonra ses etmez. Şiiri beğenilmeyen şair sessizce çekilir.
Ömer Hayyam, olup bitenleri kenarda sessizce izlemektedir. Huzura bu kez bir kadın şair gelir. Kadının okuduğu şiiri beğenen ve yüzü ışıldayan padişah kadına, 'İyi konuştun, ağzın altınla dolsun' der. Kadın masanın üzerinde bulunan tepsi içindeki altınlarla ağzını doldurmaya başlar. Etraftaki kişiler altınları yüksek sesle saymaktadır. Kadın bir ara tam öksürmek üzereyken son anda kedini tutar. Başta padişah olmak üzere salonu dolduranlar kahkahalara boğulur. Kadın ağzına zar zor sığdırdığı 40 altınla birlikte huzurdan çekilir.

Bu durum Hayyam'ın hiç hoşuna gitmez. Bir şairin, bir sanatçının böyle onur kırıcı bir duruma düşmesini onuruna yediremez. Kadı herkes tarafından tanınan Ömer Hayyam'ı padişaha takdim eder, onun ilminden rubailerinden bahseder. Padişah bu tanışmadan hoşnut olduğunu göstermek için 'Ağzı altınla dolsun' der.
Ömer Hayyam afallar. İçinden gelen tiksinti duygusunu zor bastırır. Bu durumdan kurtulmak için yalan söylemeye karar verir. 'Padişahımız beni affetsin oruçluyum, onun için ağzıma hiçbir şey koyamam' der. Padişah ise ramazan ayının geçtiğini söyler. Hayyam, 'Seferiydim bu yüzden orucumu bozmak zorunda kaldım ve telafi orucu tutmaya niyet ettim' diye açıklar durumu.
Kadı, korkmuştur. Tatmin olmayan padişah kadıya; 'Sen ne diyorsun kadı efendi Hoca Ömer altınları ağzına soksa ve sonra hemen çıkarsa orucu bozulur mu?' diye sorar. Kadı, 'Ağza sokulan her şey orucu bozabilir padişahım, hatta sikkeyi yanlışlıkla yutabilir de' der, titreyerek.
Padişah açıklamayı kabul etse de tam olarak ikna olmamıştır. Hayyam'a dönüp beni geri çevirmenin tek nedeni bu mu? diye sorar. Bir an duraksayan Hayyam, tek neden bu değil diye cevap verir. Bunun üzerine padişah 'Konuş benden korkmana gerek yok' der. Bunun üzerine Hayyam şu rubaiyi okur:

Yoksulluk muydu beni huzura getiren?
Değildir yoksul, azla yetinmeyi bilen.
Hiçbir şey beklemem senden saygıdan başka
Dürüst ve özgür bir kişiye saygı göstermeyi bilirsen.

Tarık Akan da Ömer Hayyam gibi hiç kimsenin önünde eğilmedi. Herkesin sustuğu günlerde bile o doğru bildiğini açık açık dile getirdi. İstese o da saray salonlarında yer alır, muktedirlerle birlikte poz verme yarışına girerdi. Ama o halkın sanatçısı olmayı seçti. Dürüst ve özgür bir kişi olarak saygıdan başka hiçbir şey beklemedi. Güle güle git 'Yakışıklı kral', güle güle mahallenin en güzel abisi. 'Yol'un açık olsun...