Hiç alışkın olmadığımız bir seçim süreci yaşıyoruz. Ortalıkta, ne her seçim öncesi sokak sokak dolaşan ve gürültü kirliliğinden başka bir işe yaramayan seçim arabaları var, ne de caddelere baştan aşağı asılan gereksiz siyasi parti afişleri.

Aslında olması gereken durum tam da bu, vatandaşın cebinden çıkan vergilerle yine vatandaşın başını ağrıtmaktan, milyarlarca lirayı çöpe atılan afişlere yatırmaktan vazgeçmeliyiz artık.

Takım tutar gibi parti tutan insanların çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşıyoruz ve bu ülkede insanlar oyunu, seçim arabalarında çalınan şarkıların sözüne ya da neredeyse gözümüze sokulan afişlere, bayraklara bakarak vermiyor.

İletişim olanaklarının bu denli geliştiği günümüz koşullarında, seçmene ulaşmanın hem daha az masraflı hem de daha etkili yollarının olduğu ne yazık ki unutuluyor. Her gün yüzlerce araçla, uçak ya da helikopterle gidilen ayrı bir şehirde aynı sözler, aynı vaatler tekrarlanıyor. Sonuç mu? Çok daha faydalı işlerde kullanılabilecek senin, benim, bizim cebimizden çıkan milyarlarca lira çöpte.

Bu garip seçim ortamının oluşmasında son günlerde yaşadığımız olağanüstü olayların da etkisi var. Ankara katliamında yitirdiğimiz canların, daha hayatının baharında toprağa düşen şehitlerimizin acısı o kadar taze ki seçimden, siyasetten konuşmak anlamsız hale geldi. Eskiden kahvehanelerde, çarşıda, pazarda seçimden başka bir şey konuşulmazdı, bugün ise kimse seçimden siyasetten konuşmuyor, konuşmak istemiyor. Çünkü insanlarımız mutsuz, gergin, karamsar. Özellikle 7 Haziran sonrası yaratılan korku iklimi, yediden yetmişe herkesi etkiledi.

Bilinmezlik ya da korku değil bu, toplumun çoğunluğu ülkede neler olup bittiğinin, tüm bu yaşananların sorumlusunun kimler olduğunun farkına varmış durumda ama susuyor. Fırtına öncesi sessizliğe benziyor bu durum sanki 'yeter artık' demek için 1 Kasım'ı bekliyorlar.  Bu korku iklimine son vermek, bu karamsarlığı üzerimizden atmak için şimdi yapmamız gereken tek şey, oyumuzu kullanmak ve 'Memleketi benim 1 oyum mu kurtaracak' diyen binlerce kişiden biri olabileceğimiz gerçeğini unutmamak.

'Ne olacak bu memleketin hali' deyip hiçbir şey yapmadan kendi köşesine çekilenlerden olmayın, sesimizin sonuna kadar kısıldığı, bastırıldığı şu günlerde sizin de bir söz hakkınız olduğunu unutmayın. Birlik ve beraberlik diyerek toplumu ayrıştıranlara, şahsi çıkarları için ülkeyi ateşe atanlara, hergün gözümüzün içine baka baka yalan söyleyenlere, kendileri gibi olmayanların varlığına tahammül edemeyenlere, kaos ve faili meçhullerle halkı tehdit edenlere 'yeter artık' demek için önümüzde bir fırsat daha var. Bu fırsatı kaçırmayın, bugün oy vermeyenin yarın şikâyet etme hakkı da olmaz.