Ekonomide sıkıntılı bir sürecin içindeyiz. Merkez Bankası'na yönelik olarak yapılan müdahalenin ardından piyasalardan gelen olumsuz tepkileri arttıracak bir önemli olay daha yaşandı. Geçtiğimiz günlerde FitchRatings, Türkiye'nin kredi notunu BB'den BB-'ye düşürdü. Not görünümünü ise negatif olarak teyit etti.
Diğer taraftan S-400'lerin Türkiye'ye nakil sürecinde ABD'den gelecek tepkilere odaklandı piyasalar. ABD Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı, S-400 konusunda "duruşumuz değişmedi" açıklamasını yaparken, Cumhuriyetçi Senatör Ron Johnson'un "Yaptırımlar olacak. F-35 üretiminden Türkiye'yi hemen çıkaracağız. Yani Türkiye için iyi olmayacak" açıklaması endişeyi büyüttü.
ABD'nin dış politika konusunda önemli yetkilere sahip parlamentosu olan Senato'nun Cumhuriyetçi ve Demokrat üyelerinin ortak bildirilerinde "S-400'lerin satın alınmasının sonuçları olmalı" ifadesine yer verildi. Amerika'nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası çerçevesinde Trump'a Türkiye'ye yaptırım kararı alma çağrısı yapıldı.
Değerli okurlarım, yakın dönem ABD dış politikası incelendiğinde, ABD'nin bu tür yaptırım tehditlerini genellikle hedef ülkeden önemli tavizler elde etmek için araçlaştırdığı görülür. Yani, rakibin ekonomisi üzerinde derin tahribat yapma gücünüz varsa, bu gücünüzü kullanma söylemi geliştirerek, normal zamanlarda elde edemeyeceğiniz tavizleri elde etmeniz mümkün hale gelebilir. Yani, yaptırım olmasa bile, kaybedeceğiniz çok şey olabilir. Bu noktada esas üzerinde düşünülmesi gereken konu budur. Büyük tehlike buradadır.
Türkiye'nin kırılgan ve üretim konusunda yetersiz ekonomisi, onun Soğuk Savaş yıllarından bugüne müttefik olarak gördüğü ABD ile olan ilişkilerini sağlıklı bir zeminde yürütmesini engelliyor. Oysa 1654 tarihli Vestfalya Antlaşması, devletlerarası eşitlik prensibi üzerine inşa edilecek bir uluslararası sistem öngörmüştü. Devletlerarası eşitlik bugün bir mitten ibaret. Uluslararası sistemde eşitlik ilkesi uyarınca bir yer edinebilmek ise anahtarı sizde olacak üretim hatları ile mümkün. Çözüm, kendi savunma sistemini kuracak teknolojiyi üretebilmekte. Bu, elbette kolay değil. En başta on yıllarca sonrayı bile düşünen, üretim ekonomisini merkeze alan bir stratejik planlama mantığına ihtiyaç var...