Milli Eğitim Bakanı sayın Nabi Avcı, yaklaşık sekiz ay önce eğitim sistemini bozuk bir otobüse benzetmiş, 21. yüzyılın eğitim sistemini düşünmeye başladıklarını belirterek, 'Bir yandan otobüs yoluna devam edecek, bir yandan da motorunda, lastiklerinde değişiklikler yapacağız. Bu otobüste yolcuları rahatsız etmeden tamire benziyor' açıklamasında bulunmuştu.
Bozuk otobüste yapılan tamir pek işe yaramamış olacak ki birkaç gün önce Anayasa Mahkemesi otobüsün usta(!) şoförüne 'Çek sağa çek, bu otobüs böyle gitmez' dedi. Oysa ne güzel tamir ediyorlardı otobüsü, milyonlarca öğrencinin, binlerce öğretmenin geleceğini düşünmeden sırf birilerine gözdağı vermek, birilerinden intikam almak için deyim yerinde ise astıkları astık, kestikleri kestikti. Her şeyi biz biliriz anlayışı ile hiçbir eleştiriyi dikkate almamışlardı.

Peki sonuç ne oldu? Anayasa Mahkemesi Arife günü Mart 2014'te kabul edilen dershanelerin dönüşümü ile ilgili yasayı iptal etti. O günden bu güne yüzlerce dershane kapısına kilit vurdu. Temel liseye dönüşüm için başvuran 2 bin civarında dershaneden sadece 799'una dönüşüm izni verildi. AYM'nin bu kararı ile yıllardır sürdürülen ben yaptım oldu anlayışının sebep olduğu sorunlar da gün yüzüne çıkmış oldu. Karar ile birlikte bazı dershaneler kurtulurken, yasaya uygun davranan dershaneler, dönüşen temel liselere kayıt yaptıran öğrenciler ve bu liselere kayıt parası ödemeye başlayan veliler büyük bir belirsizlikle baş başa kaldı. MEB kadrosuna geçmek isteyen dershane öğretmenlerinin başvuruları 1 Temmuz'dan itibaren alınmaya başlanmıştı. Şimdi bu başvurular da anlamını yitirdi. Başvuruların geri alınıp alınmayacağı da belirsiz. AYM'nin gerekçeli kararı ise bugünlerde açıklaması bekleniyor.

AYM'nin iptal ettiği yasanın ortaya çıkardığı sorunlar saymakla bitmez. Bu yasanın çıkartılma amacı da zaten eğitim sistemini iyileştirmek falan değildi. Yasa belirli bir kesimi cezalandırmak için, sonuçları düşünülmeden oldubittiye getirilerek bir gecede Meclis'ten geçivermişti. Dershanelerin gerekli olup olmadığı elbette tartışılır,  kaldırılması da düşünülebilir. Ama, amaç üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek olunca işler böyle içinden çıkılmaz bir hal alıyor. En çok zararı ise yine maalesef vatandaş görüyor.

Eğitimin kalitesini dershaneleri kapatarak yükseltmek isteyen öncelikle dershanelere ihtiyaç duymayan bir eğitim sistemi için gerekli altyapıyı oluşturur. Yüzlerce üniversite açıp buradan mezun olan öğretmeler yıllarca atanmayacak, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine giren öğretmen hem Psikolojik Danışmanlık dersine hem de İngilizce dersine girecek, ama sen dershaneleri kapatınca eğitim sistemindeki sorun çözülecek diye insanları kandıracaksın. O kadar da değil.

Allah aşkına biri de çıkıp söylesin! Bugünkü eğitim sisteminde okulların dershanelere öğrenci yetiştiren kurumlar olmaktan öteye gitmediğini, eğitimin içinin boşaltıldığını, bilimden, eleştirel bakıştan her geçen gün daha da uzaklaşıldığını, her dönem belirli bir ideolojinin uygulama sahası olduğunu, sormayan sorgulamayan tek tip bireyler üreten  bir sistem haline geldiğini görmemek için milli eğitim bakanı mı olmak gerekiyor!?

AYM'nin kararı doğrudur veya yanlıştır tartışılır ama şurası gerçek ki AYM bu kararı ile eğitim sistemimizin kimlerin elinde ne durumda olduğunu bir kez daha göstermiş oldu...

Not: Eğitim sistemimizin içinde bulunduğu vahim duruma farklı bir açıdan bakmak için (https://www.youtube.com/watch?v=__yTofXY-Kg) adresini ziyaret edebilirsiniz.