Türkiye'de gün içerisinde en çok zaman ayırılan faaliyet 8 saat 48 dakikayla uyku. Boş zamanlarda en fazla yapılan bir diğer faaliyet ise televizyon izlemek. Yani deliksiz bir uyku halindeyiz. Uykudan uyandıktan sonra televizyonlar tarafından uyutulmaya devam ediyoruz.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ilkini 2006 yılında açıkladığı Zaman Kullanım Araştırması'nın ikincisini 2014-2015 yıllarını kapsayacak şekilde hazırladı. Fertlerin boş zamanlarını değerlendirmek üzere yaptıkları eğlence ve kültür faaliyetlerinin dağılımı incelendiğinde 10 ve daha yukarı yaştaki bireylerin en fazla yaptıkları faaliyetin, yüzde 94,6 ile televizyon izlemek olduğu ortaya çıktı. Sosyal medyada vakit geçirme oranı yüzde 33,9 olurken, bu oran erkeklerde yüzde 41,7, kadınlarda yüzde 26,2 olarak gerçekleşti.

Yukarıdaki bilgilere bakınca toplum olarak uyku halimiz hiç geçmiyor. Çünkü medyayı okuma becerisi olmayan bir toplumda televizyon izlemek de başlı başına bir uyku halidir. Araştırma sonuçları şu gerçeği açık bir şekilde ortaya koyuyor; neredeyse hiç okumuyor, günün önemli bir kısmını TV karşısında veya sosyal medyada geçiriyoruz. Bu durum doğru bilgiye nasıl ulaşılacağımıza dair soruları da beraberinde getiriyor.
Teknolojiden aldığı destekle her türlü bilgiyi bizlere ulaştıran medya, söz konusu bilgileri bizlere aktarırken ne kadar objektif? Bu bilgilerin ne kadarı doğru? Haberler bize ne söylüyor? Medyada yer alan her bilgi doğru mudur? Tüm bu sorulara cevap vermek hatta bu soruları sorabilmek için medya içeriklerini iyi okumak gerekiyor.

İşte tam da bu noktada medya okuryazarlığı dersinin önemi ortaya çıkıyor. ABD'de 1932'den beri verilen ve bugün zorunlu dersler arasında yer alan medya okuryazarlığı dersi ülkemizde ancak 2006'da seçmeli ders olarak verilmeye başlandı. Medya okuryazarlığı dersinin amacı, medya karşısında etkiye en açık, en hassas grubu oluşturan çocukların, medya kuruluşunun yapısını, kaynağı her ne olursa olsun kurgulanmış içeriğin bilinçli ve eleştirel bir şekilde izlemesini, medya ile ilgili doğru soruları sorup doğru yanıtları bulabilmesini sağlamak.

Kültürel Çalışmalar Birmingham Okulu olarak bilinen düşünce okulunun kurucu isimlerinden biri olan ve 2014 yılında hayatını kaybeden Jamaikalı kültürel teorist ve sosyolog Stuart Hall, medya iletilerinin alıcılar üzerindeki etkilerini sorguladığı Kodlama-Kodaçımı yaklaşımı ile alıcıların, yani izleyicilerin medya iletilerini egemen, müzakereci ve muhalif olmak üzere üç ayrı şekilde okuduğunu belirtmişti.
Hall'a göre egemen okuma yapanlar medyada yer alan iletileri medya içeriğini hazırlayanların kodladığı gibi yani olduğu gibi kabul ediyorlar. Müzakereci okuma yapanlar ise gönderilen iletileri doğrudan kabul etmeyip eleştirel bir gözle bakarak söz konusu içeriği sorguluyor. Muhalif okuma yapanlar ise medyada yer alan iletilere yüklenen anlamı tümüyle reddediyor.

Stuart Hall'un ortaya koyduğu okuma biçimlerinden toplum olarak bize en yakın olanı kuşkusuz ki egemen okuma seçeneği. Günün önemli bir kısmını televizyon karşısında geçiren insanlarımız belirli medya kanallarını izliyor. Bu kanallarda yer alan haberlerin doğru olup olmadığına bakmaksızın kabul ediyor. Medyanın büyük bir kesimi iktidarın borazanlığını yaptığı için memlekette her şeyin tozpembe olduğu havası yaratılıyor. Uyku hali devam ediyor.

Soru sormamızı sağlayacak, içine düştüğümüz bu derin uykudan kurtulmamıza yardımcı olacak medya okuryazarlığı dersi seçmeli de olsa ülkemizde verilmeye başlandı ama dersi verenlerin konu ile uzaktan yakından ilgisi yok. Şu anda böylesi önemli bir ders din kültürü ve ahlak bilgisi veya sosyal bilgiler öğretmenleri tarafından veriliyor. Medya okuryazarlığı konusunda ders verecek birisinin bu konu hakkında bilgi sahibi, mümkünse o tedrisattan geçmiş olması gerekiyor. Kısaca medya ve medyanın işleyişi hakkında bilgi sahibi olan, bu konuda pedagojik formasyon eğitimi almış iletişim fakültesi mezunlarının bu dersi vermesi ve dersin de zorunlu dersler statüsüne alınması gerekiyor.
Hemen her fırsatta medyanın dördüncü büyük güç olduğu söylenir. Bugünkü koşullar bu söylemi destekler nitelikte. Çünkü medya gerçekten de sorgulamayan toplumlarda 'afyon' olarak büyük bir güç. Bizim gibi bir toplumda bu afyonun etkisi çok ağır oluyor. Uykudan uyanamıyoruz!..