Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak artık. Dengeler değişti. Hayata dair ne varsa sorgulandı ve sorgulanmakta. Dünya, tüketim toplumu olmanın, yani har vurup, harman savurmanın bedelini ödedi. Halen ödemekte. Yılların birikmiş vurdumduymazlığı bir anda ödenip, bitmez.  Bitmedi de. Bitecek ise üretim toplumu olmanın yararını anlayıp, anlattığımızda ve en önemlisi uyguladığımızda bitecektir. Ancak önce kendi yağımızla kavrulmayı öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Kendimize yetemediğimiz yerde de destek istemeyi tabii. Ayakta kalmak kadar hayatta kalmanın da koşulu bu olmalı artık.

Bilinen ama uygulanmayan gerçekler bunlar. Pandemi hepsini sorgulattı. Sorgulatmanın ötesinde utandırdı da. Nasıl utanmasın. Kendi bindiği dalı kesti ise doğayı katlederek insan. İklimi koruyup, kollayacak ne ağaç ne de toprak kaldı doğada. Duyarsızlar keserek, yakarak yok ederken, duyarlılar yerine yenilerini dikerek kapatmaya çalıştı bu açığı. Halen çalışmakta. Rağmen doğayı tarumarda inat edenlere ne demeli. Zeka her insanda var ama derecesi yüksek de olsa ne yönde kullanıldığına bağlıdır doğruluk, eğrilik. İnsan olmak ise bambaşka bir kavram, zekadan çok akıl ve vicdan gerekir insan olmaya.
Evren doğanın katledilişine kinlendi. Pandemiyi fırsat bildi kusuyor. Sorun yalnızca doğanın katledilişi olsa idi keşke. İnsanoğlunun bile, isteye suya, havaya karıştırdığı atıklarla yarattığı çevre kirliliği de cabası. Boşa değil mevsimlerin birbirine karışması, buzulların erimesi, sel, tsunami, hortum ve derken müsilaj. Kim bilir sırada daha neler var. Yaşayıp göreceğiz. Hepsi insan eliyle, özellikle çevreye duyarsız insanların eliyle! Bunlara göz yuman siyasi otoritenin ise affedilir yanı yok. Al birini, vur ötekine misali dünyayı yok etmeye ant içmiş gibi dünyalı.

“Doğaya yakından bakarsanız her şeyi daha iyi anlarsınız” der Einstein. Öyle de oldu. Pandemi ile öğrenildi doğaya bakmak. Aslında doğa kendine baktırdı demek daha doğru belki de. Yasaklar gereği doğadan uzaklaşmak zorunda kalan duyarsız insanın armağanı oldu bu güzellikler. Doğa dengesine kavuştu çünkü. Doğanın dengesini koruyup, kollama kısaca sürdürme çabası yaşamak kadar yaşatmak içindir de. Doğa börtü, böceğini yaşatarak yaşayabileceğinin farkındadır çünkü. Güncel konu müsilajda da durum aynı. Genelde tüm bitki türleri ve bazı mikroorganizmalar tarafından üretilen kalın, yapışkan bir madde olarak tanımlanır müsilaj. Deniz kirliliği ve iklim değişikliğinin müsilajı tetiklediğine dair bilgilere de yer veriliyor ise bu sorunla baş etme görevi olan deniz börtü, böceği türünden bazı canlıları da yok etmiş olabilir kirlilik ve/veya iklim değişikliği. Ya da deniz hıyarı/patlıcanı (deniz tabanındaki kumu ve deniz suyunu filtreleyerek temizler) diye adlandırılan ve denizin akciğeri olarak tanımlanan canlıların ticari amaçla talanının denizdeki dengeyi bozup müsilaja neden olabileceği gibi.  
Anlaşılan o ki tek tesellimiz duyarlı insan. Onlarda olmasa vay halimize! Doğanın dengesini koruyup, kollamaya çalışan yegane güç onlar. Asla seyirci kalmıyorlar yanlışa. Doğadan önce onlar soruyor hesabını yanlışın. Yalnız yaşanılası değil, keyif alınası bir doğada kalsın diye yarınlara. “Doğaya bakıp, ondan keyif almaya çalışmak bir insana verilmiş en büyük armağandır” dediği gibi Einstein’ın.