Aslında "Yeni Ankara" 1920'lerden kalma bir tanımlamadır. Gerçekten Ankara; Anadolu'nun ortasında bir ölçüde kör bir şehir iken 23 Nisan 1920'de Millet Meclis'inin açılmasıyla "Yeni" olarak anılmaya başlamıştır. O günlerin iç ve dış basınındaki tüm tanımlamalar bu yöndedir. Ertesinde Cumhuriyet yönetimi de Ankara'yı öne çıkarabilmek için neler yapmamıştır ki? Önceleri büyükelçilikleri İstanbul'da olan tüm devletler taşınmamak için direnmişler; bu yeni yönetimin kalıcı olamayacağını düşünerek olabildiğince geciktirici davranışlarda bulunmuşlardır. Yazar ve diplomat Bilal N. ŞİMŞİR; "Ankara-Ankara" adlı kitabında bunları çok güzel açıklamıştır. Falih Rıfkı ATAY'ın da "Çankaya" adlı kitabında benzer belirlemeleri görebiliriz.

Ancak ne yazık ki 1980'lerden bu yana bir İstanbul aşkına Ankara'mız giderek yalnızlığa terkedilmiş gibidir. Neymiş efendim İstanbul, dünya ticaretinin merkezi olacakmış, mış da mış. Bankalar genel merkezlerini İstanbul'a taşıdılar. Giderek; İstanbul, neredeyse devlet büyüklerimizin çalışma merkezi olmuş durumda. Bakalım sonu nereye varacak? Belki de yakın gelecekte İstanbul'u tanımlamak için Adapazarı'dan Çerkezköy'e kadar bir alanda yaşayan 50 milyon kişilik bir megakent (Mega'nın ötesi var mı, bilmiyorum) kelimesini kullanacağız.

*** 

Ben bu üst bölümü neden yazmış olmalıyım? Durup dururken Ankara'dan neden bahsetmiş olayım? Elbette bunun geçerli bir nedeninin olması gerekir. Anlatayım o zaman;  26 Nisan 2015 tarihli POSTA Gazetesinin manşet haberi "YENİ ANKARA" idi. Ayrıca söz konusu manşetle birlikte; gece çekilen ve ANITKABİR ile AKSARAY'ı birlikte gösteren bir resim de bulunmaktaydı. Eğer fotoşop değilse bu resim; elde edebilmek için üzerinde bayağı uğraşılmış bir resim olmalıydı. Bakınız; gece açık olduğundan ışıklarla dolu pırıl pırıl bir "Anıtkabir" ve sağ arkasına doğru düşen bir yerde artık ışıkları bilerek mi açık bırakılmış onu bilemem, gene pırıl pırıl bir "Aksaray". Görüntü gerçekten muhteşem. Şimdi bu resmin bir başka hikayesi daha var. Onu yazmasam olmaz. Bu fotoğraf; devletin resmi haber ajansı "Anadolu Ajansı" fotoğrafçısı Ender Onur tarafından çekilip ertesinde gazetelere servis edilmiş. Bu çekim ve servis edilmedeki amacın ne olduğunu ben bilemem ama bana bayağı ilginç geldi. Değerlendirmeyi okurlara bırakıyorum.
Ancak düşünmek gerekir "Anıtkabir"; ülkemizin kurucusu Atatürk adına milletin sevgisinin dışa vurumunun sonucu olan, bu düşüncelerle oluşturulup bu çerçevede algılanılması gereken bir anıttır. 23 Nisan nedeniyle 24 saat açık tutulmuş ve ülkemizin yurttaşları bu zaman diliminde Atatürk'lerine olan sevgilerini eksiksiz olarak gösterebilme şanslarını kullanmışlardır. Bu özel günde bir ışıklandırma yapılmış olmasından doğal ne olabilir ki?

Diğeri ise milletin parasıyla yapılıp, üstüne üstlük hakkında bir takım soru işaretleri taşıyan bir saray. O gece oranın tüm ışıklarının yakılarak yarışır gibi konumda tutulmasında bir garip eksiklik duygusunun izleri yok mu sizce? O saraydaki binlerce elektrik ampulünün yanık bırakılmasının temel sebebi ne olabilir? Biraz düşünelim mi?    
Esenlikle kalınız...