Kasvetli bir boşluk içinde yaşıyoruz ki bu çağ, neresinden bakarsanız bakın yalan çağı. Yalana, yozlaşmaya, zulme sessizce boyun eğiyoruz. Milyonlarca insanız bu topraklar üstünde, yalanın gerçekliğine inananlar mutlu bir sessizlik içinde yaşıyor, bilenler ise gittikçe büyüyen bir mutsuzluğu paylaşıyor.
Aklın, sağduyunun yolunu yitirdik. Kasvetli boşluk içinde sürükleniyoruz. 'Yeni Türkiye' diyorlar bu boşluğun adına; 'Eski Türkiye'de vatandaşlar insan olduklarını unuttu' diyorlar, yenisinde insan gibi yaşamak mümkünmüş gibi... Bir eski-yeni Türkiye söylemi dillerde. Hemen her fırsatta eski günler kötülenerek yeni Türkiye naraları atılıyor. Yeni Türkiye'den kasıt 2002 sonrası yani AKP'nin iktidarda olduğu son 14 yıl.
İki gün önce Aydın'ı ziyaret eden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu da 'Yeni Türkiye'nin nimetlerinden bahsetti, eskisinin kötülüğünü saya saya bitiremedi. 1950 öncesini baskılarla milletin ezilip vatandaş, hatta insan olduğunu unuttuğu yıllar olarak nitelendiren Ramazanoğlu, eski Türkiye'den Adnan Menderes dönemini çıkarmayı da ihmal etmedi. O dönem yeni Türkiye'den sayılıyor sanırım.
Sayın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Ramazanoğlu, yeni dediği Türkiye'de yaşananları ya görmüyor ya da görmek istemiyor. Öve öve bitiremedikleri 'Yeni Türkiye'de -artık ne demekse- yeni olan pek bir şey yok. Bu yüzden olsa gerek sürekli eski günleri kötüleme ihtiyacı hissediyorlar. Her türlü imkâna sahip oldukları bugün ile savaştan yeni çıkmış ülkenin yaralarını sarmaya çalıştığı bir dönemi karşılaştırarak kendilerini başarılıymış gibi gösterme gayreti içindeler...

Bu çok yeni Türkiye'den işte birkaç örnek: Hemen her gün bir kadın kocası, kardeşi, sevgilisi veya tanımadığı bir erkek tarafından öldürülüyor. 181 bin 36 çocuk gelinimiz var, her üç evlilikten biri çocuk evliliği. 15 ile19 yaş arası genç kızlarda birinci sıradaki ölüm nedeni hâlâ hamilelik ve doğumun yol açtığı sorunlar. 2012 yılında 20 bine yakın aile 16 yaşından küçük kızlarını evlendirebilmek için dava açmış. Ülkenin doğusu yangın yeri, bazı ilçelerde insanlar yaklaşık bir aydır sokağa çıkamıyor, çocukların, kadınların ölüm haberleri geliyor. Sokaklara hendekler kazılıyor. Özerklik ilan edilmiş durumda.

1 Kasım seçimleri sonrası 'Artık inşallah şehit gelmeyecek' diyorlardı. Ama askerlerimiz, polislerimiz şehit olmaya, ağlamayacak denilen analar ağlamaya devam ediyor. Sırf haber yaptı diye gazeteciler günlerdir hapishanede. Kitaplar yasaklanıyor, toplum kutuplaştırılmış durumda, kimsenin kimseye tahammülü yok... Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.
Tüm bunlar yaşanırken, yaşanmaya devam ederken, sayın bakanımız hâlâ 1950 öncesinden bahsediyor ve şunları söylüyor: '1950 öncesi iktidar dönemi yokluklar, baskılar ve artık milletin bırakın kendisi olmayı, milletin ezilip bir vatandaş, bir insan olduğunu unuttuğu yıllardı. Öyle yokluk, öyle baskı, öyle bir devletin ceberrut eli üzerindeydi ki milletin. Millet, devlet adımı soracak diye evladına nüfus cüzdanı aldırmaktan ve almaktan bile korkuyordu...'

İnsan neye inanmak istiyor ya da neyi görüp neleri görmek istemiyor işte bu çok önemli. Geçmişte iyi ve kötü günler yaşadı bu millet. Ama bugün çok daha kötü günlere gebe. Sürekli geçmişte yaşanan kötü günlere ayna tutarak, bugünü temize çıkaramazsınız. Sizden sonra gelenlerin de sizin şekillendirdiğiniz bugünler için aynı şeyleri yani 'Vatandaşların insan olduğunu unuttuğu yıllardı' demeyeceğini nereden biliyorsunuz? Bu kısır döngü böyle sürüp gidecek mi, bu mu olmalı yarınlara bıraktığımız miras?

Günü perdeleyen cümlelerin büyüsünden kurtulup, sorular sorma vakti bugün. Mesela ne yaparsak insan olduğumuzu unutmayız? Sayın Bakan'ın söylediklerine ve buna benzer söylemlere sorgusuz sualsiz inanıp, 'Yeni Türkiye' diye sunulan bu kasvetli boşluk içinde perdelerini çekip mutlu mesut yaşamaya devam edenler mi insanlığını unutmayanlar? Yoksa herkesin acısını kendi acısı gibi gören, yalnız bugünü değil yarınları da düşünenler mi? Sahi neydi insan olmak? Senin gibi olmayanın, senden farklı düşünenin acısına susmak mıydı, haksızlığa sessiz kalmak mı, neydi insan olmak?