Bir haftada neler neler oldu Türkiye'de? Koca bir salon dolusu tenissever (Başbakan'a göre 'terörist holiganlar') bakanları ıslıkladı... AKP'nin barikatlarını (Başbakan'a göre 'cebren ve hileyle') yıkan halk Atatürk'e yürüdü... Başbakan, anamuhalefet partisi liderine "Ulus'ta Türk bayrağı ile dolaşmak kolay. Hakkari'de niye dolaşamadın Türk bayrağı ile?" diye sordu...
Tartışmalar dönüyor dolaşıyor; tek parti ve çok partili sistem üzerinde yoğunlaşıyor. AKP'liler CHP'lileri tek parti döneminden kalma alışkanlıkları sürdürmekle ve halktan kopuk olmakla suçlarken, CHP'liler AKP'lileri dini siyasete alet etmekle, cumhuriyetin kazanımlarını yok etmekle ve kendileri gibi düşünmeyenlerin en temel demokratik haklarını gasp etmekle itham ediyor.
Bir de 'çiftbaşlılığı' tartıştık; Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında geçen diyalog nedeniyle... Bu arada bir şey atlandı gibi... Yakında cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecek; yani bugün olduğundan çok daha güçlü bir konumda olacak... Üstelik cumhurbaşkanı ve başbakanın bugünkü gibi aynı politik çizgide olmama olasılığı da var; Ahmet Necdet Sezer-Recep Tayyip Erdoğan zamanında olduğu gibi...
Yaşananları ve ileride yaşanabilecekleri daha iyi anlayabilmek için sistemin temelini kuran kişinin, Atatürk'ün görüşlerine bir göz atalım... 'Çok partili sistem üzerine' 1930 yılında, özetle şunları söylemiş Atatürk:*
"İnsanların tarihten alabilecekleri önemli dikkat ve uyanış dersleri; bence, devletlerin, genellikle siyasi kurumların kurulmalarında, bu kurumların esaslarını değiştirmede ve bunların dağılmalarında ve yok olmalarında etkili olmuş olan nedenlerin ve etkenlerin incelenmesinden çıkan sonuçlar olmalıdır. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu'nun doğmasını gerektiren neden ve etkenlerin incelemesinden çıkan sonuç önemli olduğu gibi, İmparatorluğun batmasına yol açan neden ve etkenlerin incelemesinden çıkacak sonuç da o kadar önemlidir."
"...Siyasi kurumların değişmesine örnek olarak bugünün bir olayını da inceleyebiliriz. Bilinen nedenlerin ve etkenlerin tesiri altında, Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti esas olmak üzere siyasi bir parti ortaya çıktı (Cumhuriyet Halk Partisi). Bu partinin karşısında oluşturulmak istenilen bazı siyasi topluluklar, cumhuriyetçilik ruhuna sahip olmadıklarından yaşam hakkı bulamadılar. Cumhuriyet Halk Partisi memlekette tek kaldı."
"...Fakat bu durumun devamında önemli sakıncalar vardır. İlk söylenebilecek sakınca, Meclis yalnız bir parti mensuplarından olunca, o partinin iktidar mevkiinde tuttuğu hükümetin icraatının yeterli derecede tartışılmamış ve eleştirilmemiş olmasıdır."
"...Çünkü az eleştirili veya eleştirisiz iş görmek, her hareketi eleştiri göreceği düşünerek hareket etmekten daha kolaydır; zamanla bu durumun nasıl bir şekil alacağını kestirmek güçtür. Devlet başkanlığına gelen kişi, özellikle güçlü, etkin olur, devlet ve millete, kendi şahsına sevgi ve takdir kazandıracak büyük hizmetler yaparsa, görünüşte Meclis vaziyetine ve cumhuriyet şekline gayet saygılı ve itaatkar görünürse, tehlike büyür. İstenmediği halde devletin gerçekte niteliği değişebilir. Bu yeni niteliğin yeni ismini takınması, zaman meselesi olur."
"...Ülkede Cumhuriyet Halk Partisi ve Serbest Cumhuriyet Partisi birbirini kontrol edecek, birbirinin düşünceleri, niyetleri, hareketleri hakkında kamuoyunu aydınlatacaktır. Bu sayede kişisel yetkilere dayanarak, şahsi hareketler milletin gözü önünde bulundurulacaktır. Milletin şahıslara, kendini unutacak ve kendini kaptıracak kadar bağlı olması, iyi sonuç vermez. Bunun tarihte örnekleri çoktur."
Anladığım kadarıyla Atatürk şunları söylemek istiyor: Geleceği daha iyi planlayabilmek için devletler, kurumlar, partiler ve insanlar tarihi iyi bilmeli, önceden yapılan yanlışlardan ders almalı ve eleştirilere açık olmalı... CHP'nin 1946-1950; AKP'nin ise 1957-1960 arası yapılan yanlışlardan ders almasında hem kendileri, hem partileri, hem de Türkiye açısından büyük yarar var.
Evet, geleceği iyi planlayamıyoruz... Bugün bile Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasında çiftbaşlılık yaşanıyorsa, halkın seçtiği cumhurbaşkanı döneminde neler yaşanacak?
Başka bir ülkede var mıdır şöyle bir söz?
Delinin biri bir taş atmış; on akıllı çıkaramamış...
10 Kasım'da Anıtkabir'de buluşmak üzere...

* Prof. Dr. A. Afetinan, M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım

Haftanın Sözü: "Tarih bilmeyen diplomat, pusuladan anlamayan kaptana benzer. Her ikisinde de karaya oturma tehlikesi kaçınılmaz sonuçtur." Ahmet Cevdet Paşa