Davutoğlu 24 Ağustos 2012 günü NTV'de katıldığı programda, "Suriye krizi, Bosna'da olduğu gibi yıllar sürmez. Aylar içinde, hatta birkaç hafta içinde Esad rejimi yıkılır" dedi.
5 Eylül günü genişletilmiş parti grubu toplantısında konuşan Erdoğan'ın; "İnşallah en kısa zamanda Şam'a gidecek, Emevi Camii'nde namazımızı kılacağız" şeklinde konuşması, Başbakan ile Dışişleri Bakanı'nın, kafalarında oluşturdukları aynı takvime göre konuştuklarını gösteriyor.
"Birkaç hafta" deyimi Türkçede, bir aydan az zaman için kullanılır. "Aylar içinde" tabirini ise, aynı cümle içinde geçen "birkaç hafta" ile birlikte düşünecek olursak, buradan kastedilenin birkaç ay olduğu anlaşılabilir.

"Birkaç ay" Türkçede bir-üç ay içindir. Biraz daha uzun bir zaman dilimini ifade etmek için "üç-beş ay", sonrası için ise "bir yıl içinde" tabirleri kullanılır.
Her ne kadar Davutoğlu, Ağustos sonunda yapılan BM Güvenlik Konseyi'ndeki toplantıdan sonra; "Öyle görünüyor ki beklentilerim konusunda yanılmışım" dediyse de, bu gelişme, AKP hükümetinin bütün hesabını en geç Kurban Bayramı'na kadar geçecek süre içinde Esad yönetimini devirme üzerine yaptığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor.

NEYDİ AKP'NİN HESABI?

- Mülteci sayısı 100 bine dayanacak... (Bunun için yapılan çağrıları, ortada mülteci yokken hazırlanan kampları hatırlayın.)
- Suriye'de, Hatay'dan gönderilen katiller sürüsü eliyle kan gövdeyi götürecek,
- Bu arada çıkacak masraflar Suudilere ve Katar'a havale edilecek,
- Ve bir noktadan sonra ABD ve müttefiklerinin müdahalesi sağlanacak. Esad yönetimi böylece yıkılacak ve Tayip Erdoğan böylece "Ortadoğu'ya düzen veren Büyük Devlet Adamı" propagandasıyla 2013'ten itibaren başlayacak olan seçimlere Türkiye'yi götürecek...

"SURİYE ÇARŞISI"NDAKİ DURUM

BM Güvenlik Konseyi'ndeki tablo, AKP açısından son derece onur kırıcıdır ve zavallıcadır. Ama Erdoğan ile Davutoğlu'nun bu gerçeği anlayabilecek durumda olmadıkları anlaşılıyor.
ABD Genel Kurmay Başkanı Dempsey'in, "Suriye'ye bir askeri müdahalenin altından kalkabilecek durumda değiliz" yollu açıklaması, ABD'nin 10 yıllık BOP serüveninin özetidir.
Bu sözleri bir kenara bıraksak bile ABD'nin gündeminde; hem Kasım ayındaki Başkanlık seçimlerinden dolayı, hem de ve esas olarak Suriye'ye müdahalenin İran ve Rusya ile sıcak savaş anlamına geleceğini gördüğü için; herhangi bir askeri müdahale olmadığı ortaya çıkmıştır.
Üstüne üstlük, hükümet cenahından gelen ağlama seslerine bakılacak olursa, Suudilerden ve Katar'dan yeteri kadar paranın da gelmediği anlaşılıyor.
Kısacası AKP'nin hesabı "Suriye Çarşısı"na uymamıştır.

YANLIŞ HESABIN FATURASI

On binlerce insanın ölümüne yol açarak başka bir ülkeye müdahale ettiğiniz zaman, ödemek zorunda kalacağınız fatura da buna uygun olacaktır. Nitekim bu fatura daha şimdiden Türkiye'nin önüne konmuştur.
Türkiye yalnız kalmıştır her şeyden önce. İran, Irak ve Suriye ile düşman olmuştur. Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve Ermenistan ile ilişkiler malum.
En büyük komşu ve enerji ihtiyacımız açısından bağımlı olduğumuz Rusya, Türkiye'nin değil, İran-Suriye cephesinin yanındadır.
Bütün bunların sonucunda PKK, tarihinde hiçbir zaman sahip olmadığı bir avantajı ele geçirmiştir. Bir yandan ABD ve AB koruması, öte yandan komşularıyla teröre karşı ortak mücadele olanağını kendi elleriyle berhava eden bir Ankara hükümeti...
Ve bütün bunların üstüne, vatanı savunma iradesi, Ergenekon tertibi ile kırılmış bir ordu gerçeği ile Türkiye, "çaresizlik" bataklığında çırpınıyor.
PKK ise "gün bu gündür" diyor ve saldırıyor.

AKP NE YAPACAK?

Tayip Erdoğan bu saatten sonra, "yanlış yapmışız" veya "yanılmışız" deyip, Davutoğlu başta olmak üzere bir değişikliğe gidip, yeni bir politika benimseyebilir mi?
Son günlerde basında bu yönde çokça yazılıp çiziliyor. Davutoğlu'nun istifa etmesi veya görevden alınması gerektiği, AKP'nin de Suriye politikasını değiştirmesi zamanının geldiğini söylüyorlar.
Olmayacak duaya "amin" diyorlar. Erdoğan 5 Eylül tarihli konuşmasında "Emevi Camii'nde namaz kılacağız" diyerek aslında böyle düşünenlere cevap verdi.
Erdoğan, F tipi örgüt ile birlikte Suriye politikasının asli sorumlusudur. Belki düşünebilir ama Davutoğlu'nu feda etmek, Erdoğan'ı kurtarmaz.

DAVUTOĞLU'NUN ÖNGÖRÜSÜ

Aslında Davutoğlu, çok büyük bir öngörüde bulundu. Biçtiği süreye özne olacak iktidar konusunda yanıldı ama süre konusunda, belki biraz sapmayla haklı çıkacak gibi görünüyor.
Şimdi gündemde olan Esad'ın değil, AKP'nin ömrüdür. Hillary Clinton'un "Türkiye'de gerilim tırmanıyor" diye feveran etmesi boşuna değildir.
Suriye'ye "birkaç hafta" veya "aylar içinde" diye vade biçenler, aslında kendilerine ömür biçmişlerdir.
Büyük gerçek giderek daha belirgin hale geliyor:
"Irak Savaşı ile gelen AKP, Suriye Savaşı ile gidiyor."