Sekiz yıllık AKP iktidarının ve üç yıldır sürdürülen Ergenekon tertibinin amacı; Türkiye'nin "tehdit algılamasının değiştirilmesi" olarak da ifade edilebilir.
AKP Referandum sonrasında, gelinen noktada son adımları atmak için koşulların uygun hale geldiğini düşündü ve en son hamlesini yaptı.
Evet, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi değiştirildi.
Son olarak 28 Şubat döneminde değiştirilen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi "İrtica"yı bir no'lu tehdit olarak belirlemişti. Bir no'lu tehdidi "Bölücülük" ve "ırkçı milliyetçilik" izliyordu.
Kıbrıs ve Ermeni sorunu dolayısı ile Türkiye'ye yönelen tehditler de Milli Güvenlik Siyaset Belgesi içinde yer alıyordu.
AKP, devletin bütün bu konudaki duruşunu temelli olarak değiştirmiş bulunuyor.

İrtica

Abdullah Gül, Londra'da yeni MGSB ile ilgili olarak yaptığı açıklamada, "Devletin bir kısım vatandaşını düşman olarak görme durumuna son verdik" diyor.
Yani Türkiye'de artık irtica yok! İrticai örgütlenmeler yok! Dolayısı ile olmayan bir şeyin tehdit olması da söz konusu değil.
Atatürk, "Türkiye şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar ülkesi olamaz" demişti. Ve bu cümlede adı geçen unsurların içinde olduğu örgütlenmeleri, Cumhuriyet için tehdit saymıştı.
1945'ten sonra Türkiye adım adım bu anlayıştan uzaklaştı. "Şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar" adım adım yeniden örgütlendiler, güçlendiler, devleti adım adım ele geçirdiler.
2002 yılında yapılan genel seçimlerin ardından AKP'nin kurduğu yeni Hükümetin Bakanları ile ilgili olarak İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, bir basın toplantısı yaparak hangi Bakanın hangi Tarikat/Cemaatin mensubu olduğunu açıklamış ve sormuştu "Doğru mu?" diye...
Sadece üç bakan cevap verdi. Kendileriyle ilgili olarak "doğru değil" dediler.
Kısacası sekiz yıldır Türkiye'yi, çeşitli tarikatların ve cemaatlerin üyeleri, başka bir deyişle "müritler ve mensuplar" yönetiyor.
Sekiz yılın sonunda ise artık yeteri kadar güçlendiler. Karşılarındaki engelleri esas olarak temizlediler veya öyle sanıyorlar ve MGSB'ni değiştiriyorlar.

Bölücülük

Eski MGSB'deki ikinci tehdit "bölücülük" idi.
Abdullah Gül'ün "Devlet bir kısım vatandaşını tehdit olarak göremez" anlayışı, hiç kuşkusuz, sadece irticai güçleri değil bölücüleri de kapsıyor.
Referandum süreci ile birlikte olanca çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır ki AKP, iktidarı; Batı destekli bölücülük ile paylaşmaktadır.
Kürt sorununu çözmede iktidarın resmi muhatabı artık doğrudan doğruya Abdullah Öcalan'dır. Bu artık gizlenmiyor.
Sorun Öcalan'ın muhatap alınması değil, Öcalan'ın hangi zeminde muhatap alındığıdır.
AKP; Öcalan'la; Amerika'nın sınırlarını belirlediği çerçevede görüşüyor. Ulaşılmak istenen çözüm Türkiye'nin değil Amerika'nın çözümüdür.
Kesin olan şudur. Yaşanan gelişmelerle birlikte Batı destekli Bölücülük "tehdit" olmaktan çıkmış, iktidar ortağı olmuştur.

Dış tehdit

Eski MGSB'de "dış tehdit" kapsamında ele alınan unsurlara bakalım:
12 Mil ve Kıbrıs konularında AKP, Avrupa Birliği'nin dayatmalarına boyun eğmiştir. Dolayısı ile Türkiye'nin eskiden "savaş nedeni" saydığı konular bugün artık yoktur!
"Ermeni soykırımı" yalanı üzerinden Türkiye yöneltilen tehdit ise Cumhurbaşkanı düzeyinde Erivan ziyaret edilerek ve boyun eğilerek "halledilmiştir."
Eskiden "rejim ihracı" gerekçesiyle ve irtica ile ilişkilendirilerek varsayılan "İran tehdidi"nin yerini bugün, Batı'nın isteği doğrultusunda nükleer silahlara sahip "İran tehdidi" almış bulunmaktadır.
Yeni "tehdit", Türkiye'ye füze kalkanının kurulmasının gerekçesidir.
Tehdidi önlemek bir yana Türkiye ile bütün komşuları arasına Amerikan çıkarları uğruna kama sokulmakta, Türkiye; deyim yerindeyse "ateşe" atılmaktadır.

Yeni tehditin adı

Yaşanan gelişmeyi şöyle özetleyebiliriz:
1997 yılında "tehdit" olarak tanımlanan güçler, bugün iktidar olmuş bulunuyorlar.
Bu durumda devletin tehdit algılamasının değişmesinden daha doğal bir şey olamaz. Eskiden bölücülük ve irtica, Milli Güvenliğe yönelik "tehdit" kapsamındaydılar. Bu iki kuvvet bugün iktidar koltuklarına tırmanınca, geçmişte onları "tehdit" olarak algılayanların bizzat kendileri yeni "tehdit" haline geldiler.
Emniyet Genel Müdürlüğünün 2007 yılında ulusalcılığı tehdit kapsamına alması yeni dönemin habercisi idi.
Yeni dönemde "tehdit", "ulusal devlet" savunuculuğudur, "Tam Bağımsız Türkiye" şiarıdır, "Laik demokratik Cumhuriyet" taraftarlığıdır.
Kısacası günümüzde devlete hakim olanların görüşüne göre, Milli Güvenlik Siyaset Belgesinin en başına yazılacak olan "Tehdit"in adı Mustafa Kemal Atatürk'tür.