Cadılar Bayramı'nda 'Türban'ın Meclis'e; Sarıgül'ün CHP'ye adım atması ile 'Cadı Kazanı' kaynamaya başladı, Türkiye'de...

Türban konusunda CHP'nin büyük bir başarı gösterdiği pohpohlanırken, Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sabih Kanadoğlu diyor ki: "Türkiye'de garip bir durum var. YÖK Başkanı'nın genelgesi ile Anayasa Mahkemesi'nin kararı ortadan kaldırılıyor. Anayasa Mahkemesi'nin kararını uygulayan öğretim üyesi, Anayasa Mahkemesi kararına uymak zorunda olan hapis cezalarına çarptırılıyor. Üstelik de bu hukuksuzluğa ses çıkarılmıyor." Meclis'te yaşananların da 'Hukuk Devleti' ilkesiyle bağdaşmadığını söyleyen Kanadoğlu, "Her parlamentonun bir geleneği vardır, içtüzüğü vardır. Anayasa Mahkemesi'nin reddettiği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kabul etmediği bir konuyu TBMM'de dayatmayı hukukla izah etmek mümkün değildir" görüşünde... "Bunu yapmayanlar, türbanla oy alacağını sananlar, aslının yanında karikatür olarak kalırlar ve kaybederler" uyarısını da yapan Kanadoğlu ile aynı görüşteyim. AKP'ye haklı olarak "Herkesin başını kapatmasını ne zaman zorunlu yapacaksınız?" diye soran CHP, "Kendi kırmızı çizgilerinin ne olduğunu" da açıklamak zorunda...

Kaynayan kazanda birçok belirsizlik var ve herkes bir ikilem ve arayış içinde...
CHP içindeki ulusalcı kesim ve Sarıgül'den hoşlanmayanlar, yutkunarak izliyorlar gelişmeleri... Sorun yaratmak istemiyorlar; ancak sustuklarında, verilen tavizlerin artabileceği endişesini taşıyorlar.
Yeni CHP'liler ise 'yeni kurallar' gereği 'eski kurallara', yani Atatürk'ün ilke ve devrimlerine (altı oka) daha mesafeli durmak zorundalar; ama Atatürk'ten uzaklaşınca da oylar düşüyor... Atatürk ve devrimleri, halkın gönlüne taht kurmuş bir kere; söküp atılamıyor bir türlü...

Umarım farklı görüşlerden güzel bir sentez oluşur; CHP de bu süreçten yara almadan, hatta güçlenerek çıkar... Aday göstermeyerek ve yetki vermeyerek ulusal kanadın tasfiyesi yoluna gidilirse, bir bölünme yaşanmasından korkuyorum.

'Gidici' oldukları iyice belli olan AKP ve Erdoğan, neler olduğunu anlamaya çalışırken, 'Cemaat'e yakın isimlerin tasfiyesi de sürüyor. Ancak yerlerine getirilen yandaşların son derece yetersiz ve kapasitesiz oluşu aksaklıklara ve sorunlara yol açıyor.

Cumhurbaşkanı Gül, CHP'nin ve atadığı Anayasa Mahkemesi üyelerinin yardımı ile cumhurbaşkanlığı süresini kısıtlamak isteyenleri önceden alt etmişti. Gezi olayları sonrası yurt dışı desteğini kaybeden ve halkın önemli bölümünün nefretini kazanan Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı şansının kalmadığının da farkında... Ancak ne AKP tabanında Erdoğan kadar seviliyor, ne de karşı tarafın güvenini kazanabiliyor. Bir tarafa yaransa, diğer taraf tepki gösteriyor; bu ikilem içinde o da arayışlarını sürdürüyor...

AKP ittifakı sona eren Gülen Cemaati'nde yeni ittifakın kimle veya kimlerle yapılacağı ölçülüp biçiliyor, büyük olasılıkla...
Ordunun durumuna gelince... Yürekten bağlı bulundukları kuruma ve ülkeye zarar gelmesin diye; kurulan komploya, yapılan haksızlıklara, türlü eziyetlere karşı soğukkanlılığını koruyan komutanlardan ve ailelerinden de isyan sesleri yükselmeye başladı. Genelkurmay Başkanı Özel'in "İstifa ederim, görürsünüz gününüzü" mesajının ise komutanlara mı, millete mi yoksa hükümete mi olduğu anlaşılamadı...
Türkiye konusunda ikilem ve arayış içinde olmayan bir tek ABD var sanki... Gelişmelerin hız kazanmasının hemen öncesinde Büyükelçi Ricciardione ve Kılıçdaroğlu neden otel odasında konuştular ve ne konuştular acaba? Neden yanlarında tercüman dışında kimse yer almadı?

Şu an en önemli ikilem Sarıgül'ün İstanbul Büyükşehir'e aday olup, olmaması... Aday olması durumunda CHP'de önemli sorunlar yaşanabileceği, hatta bölünmenin tetiklenebileceği endişesini taşıyorum. Ara formül olarak Şişli'den aday gösterilirse "Ne şiş yanar, ne kebap."

Haftanın Sözü: "Siyaset insanlık tarihindeki en eski ikinci meslektir derler. Deneyimlerime dayanarak, en eski ilk meslekten pek farkı olmadığını da söyleyebilirim." Ronald Reagan