Deniz ürünleri, mezeleri, gastronomisi, zeytinyağı ve zeytinyağlı yemekleriyle markalaşan Ayvalık'ın mutfağında yer alan Zeytinyağı, Ayvalık Lor Tatlısı, Ayvalık Sakızlı Kurabiye, Ayvalık dışında birçok kişi tadını bilemeyebilir ama Ayvalık’ın popüler mezeleri arasında yer alan Karadiken (Denizkestanesi) coğrafi işaretli.

Ayrıca Ayvalık tostunun da geleneksel ürün adıyla tescil yapıldığını da hatırlatmak isterim. Bu arada Ayvalık sepet peyniri de coğrafi işaret için tescil bekliyor. Tesçil konusundaki ısrarlı girişimleriyle Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin ve Balıkesir Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr  Mustafa Kıralan’ı kutlamak gerekiyor.

     TADI DAMAKTA SAATLERCE DOLAŞIYOR

     Şimdi biz gelelim Ayvalık’ın Sakızlı Kurabiyesi’ne ve bugüne kadar uzanan yolculuğuna.  Güler Tatlıhanesi’nin sahibi Murat Üzgün, küçük yaşlarda çırak olarak başladığı, kalfalık, ustalık ve ardından sahibi olduğu Güler Tatlıhanesi’nin öyküsünü atlatırken işini ne kadar ciddiye aldığını görüyor insan. İçinde damla sakızı bulunmasından dolayı müthiş bir tadı olan Sakızlı Kurabiye’nin yapılışında kesinlikle margarin ve şeker kullanılmadığını, hamur karılırken zeytinyağı ve tatlandırıcı olarak da üzüm suyu kullanıldığını anlatırken gerçekten ağzım sulandı. Hatta fırından çıkar çıkmaz ağzıma attım bir tane ve dağıldı gitti ağzımın içinde mis gibi sakız tadı damağımda saatlerce dolaştı durdu.

     SAKIZLI KURABİYENİN ÇIKIŞI

     Anne ve babasının 1910 yılında Midilli Adası’ndan geldiğini ve ailesinin macerasının böylece Ayvalık’ta başladığını anlatan Murat Üzgün, Güler Tatlıhanesi’ne 1980 yılında çırak olarak girdiğini ve dükkanın sahibi olana kadar sürekli araştırma yaptığını söylüyor. Murat Üzgün, “Mitolojide bu kurabiye anlatılıyor aslında. Sakızlı Kurabiye, Girit halkının her Ay yanaşmasından dolayı Yunan mitolojisindeki Deniz Tanrısı Poseidon’un bilinen fırtınaları ve yağmurları Girit halkına sürekli olarak bir felaket gönderiyor. Girit halkı da bunun karşılığında üzüm suyu, zeytinyağı, un ve kül suyundan çörek elde ediyor. Bu benim yıllardır çıraklığımdan beri kafama takılan bir öyküdür, bir mitolojidir. Sonuçta mitler tarihidir,  olur mu, olmaz mı? diye tam dört yıl denemelerimizin sonucunda çalışma arkadaşlarımızla birlikte 1998 yılında ilk sakızlı kurabiyeyi yaptık. Yani sakızlı kurabiyenin ilk çıktığı yer Güler Tatlıhanesi’dir” diyerek heyecanla o yılları anlatıyor.

     1936 YILINDA KURULMUŞ

     Güler Tatlıhanesi’nin 1936 yılında Ali Rıza Taşçıoğlu tarafından kurulduğunu hatırlatan Murat Üzgün, sakızlı kurabiyenin damaklara uzanan yolculuğunu şöyle anlatıyor; “Yoğurma kabına yeterince zeytinyağı ve tatlanması için üzüm suyu koyup karıştırılır. Nişasta, damla sakızı, kabartma tozu ve unu kontrollü bir şekilde koyarak ele yapışmayan yumuşak hamur kıvamına getirilir. Minik yuvarlaklar haline getirilen hamurun üst kısımları susam dolu kaba bastırılıp, çıkarılır. Tepsiye dizilen hamur bezeleri 180 derecede ısıtılmış fırında 15 dakika (kontrollü olarak) hafif renk alana kadar pişirilir. Sakızı kurabiye önce uygun un seçilir. Her undan sakızı kurabiye olmuyor. Sırasıyla içine üzüm suyu, zeytinyağı ve kül suyu girer, hamur hazırlanır. Bu hamur eli gerçekten yatkın ustalar tarafından şekillenir. Sakızlı kurabiyenin içine hiç yumurta girmez, sadece üstüne susam yapışsın diye belli bir miktar yumurta sürülür. Bolca susam atılır, bolca susamdan çıktıktan sonra tavaya sıralanır ve tavaların kurabiye aralarının çok eşit olması gerekmektedir. Çünkü sonuçta pişerken hacim kazanan bir kurabiyedir. Piştikten sonra fırında şekil alır, fırından çıktıktan sonra da tam 6 ay bayatlamama garantisi vardır.”

     ERKEK ÇOCUKLARIN İSİM KAVGASI

     Tatlıhanenin kurucusu Ali Rıza Bey’in; Talat, Mustafa, Aytekin ve Yılmaz isimlerini verdiği dört oğlu olmuş. Ali Rıza bey bu dükkanı açtığında Güler Tatlıhanesi’nde sadece helva üretiliyormuş. Bu üretim aşamasında işlerin biraz hızlanmasından dolayı dört oğlan da kendi isimlerinin tatlıhaneye verilmesini istemiş. Fakat Ali Rıza Bey öyle bir dehaymış ki, çünkü şöyle bir durum varmış o tarihlerde, kadınların çoğu alışveriş için mekanlara giremiyormuş. Hem savaştan çıkılmış ve o dönemlere yönelik ağır olaylar yaşanıyor. Bunun üzerine Ali Rıza Bey, çocuklarını birbirinden ayıramayacağı için oğullarına şöyle bir öneri getirmiş ve  “Bu dükkana ilk giren hangi kadın olursa olsun, onun adı tatlıhanenin adı olacak” demiş. Dört oğlan da heyecan içinde o gün gelen müşterileri dikkatli izliyorlar gelen giden sürekli erkek. Akşam saatlerinde 13-14 yaşlarında bir kız çocuğu giriyor dükkana. Ali Rıza Bey kıza adını soruyor; “Güler” yanıtını alınca, Güler Tatlıhanesi’nin yolculuğu 1936 yılında böylece başlıyor.