Önceki gün, SMA Hastalığı ile Mücadele Derneği'nden bir mektup aldım.

Söyledikleri şuydu;

'Yarın bizim için çok önemli bir gün!'

Konuyu anlatayım:

SMA Hastalığı ile Mücadele Derneği, genetik bebek ölümlerinin en önemli nedenlerinden olan SMA hastalığının tedavisinde kullanılan ilaçlara tüm hastaların erişebilmesi için mücadele ediyor,

Yarın, (25 Kasım Çarşamba) bizim için çok önemli bir gün.

Sağlık Bakanlığı ve konu ile ilgili diğer birimlerde bulunan yetkililer ile bir toplantıya katılacağız.

Bu toplantıda kamuoyunun bu konuya ilgisini aktarabilmemiz için, başlattığımız kampanyayı desteklemeniz çok önemli.

Tüm çocukların eşit şartlarda tedaviye erişebilmesi için lütfen önemini unutmayın...'

Tabii ki unutamayız;

Dünyada SMA hastalığının tedavisinde kullanılan toplam 3 ilaç var ve bunlardan sadece bir tanesi Türkiye'de geri ödeme kapsamında.

Diğer ilaçlara ulaşmak için ailelerin maddi yardım toplama çabalarına belki rastladınız ya da duydunuz.

Yürütülen kampanyalar aileler için çok yorucu ve yıpratıcı.

Sonuçta hedeflenen miktara ulaşan çocuk sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.

Oysa tedavileri bekleyen 1300 çocuk var.

Umarım dünkü görüşme başarılı geçmiştir.

Nasılsa yakında öğreniriz.

Yavrularımıza, hastalarımıza güzel haberi veririz.

Dayanışma zamanı

24 Kasım Salı günü 'Öğretmenler Günü' idi...

Çok dokunaklı, duygusal mesajlar yayınlandı.

Etkilenmemek imkânsız...

Tabii ki değerli öğretmenlerimizin haklarını almaları da hepimizin görevi olmalı...

25 Kasım Çarşamba ise; 'Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü.'

İlk kez belli gruplar tarafından bir gün önceden bildiri yayınlayan oldular.

Şimdi 'reform' dan söz edenler var ya, onlara şunu söyleyebilir, ya da hatırlatabiliriz:

'Kadına yönelik şiddetle mücadelede mevzuat eksiği giderilmelidir!

Şiddet uygulayan zorunlu psikososyal destek programına alınmalıdır!'

'Kolluğa intikal etmiş kadına yönelik şiddet olgularının tamamında, şiddet uygulayan veya uygulama olasılığı olan kişilerin, 'psikososyal destek programı'na alınmasının zorunlu hale getirilmesini' isteyenlerin sayısının ve bu görüşü benimseyen kadın derneklerinin sayısının hayli fazla olduğunu da belirtebiliriz...

Söylenen şu:

'Şiddet uygulayan veya uygulama tehlikesi olanların, zorunlu olarak psikososyal destek programına alınması, toplumca içimizi yakan kadın cinayetlerini engelleyeceği gibi, kadın erkek eşitsizliğinin diğer kurbanı olan erkeğin de önüne onurlu, yeni bir yaşam seçeneği koyacaktır. Mevcut düzenleme mutlaka ve en kısa sürede bu yönde değiştirilmeli, kolluğa intikal etmiş bütün kadına yönelik şiddet olgularında, şiddet uygulayanın veya uygulama olasılığı olanın psikososyal destek programına alınması sağlanmalıdır.   

Psikososyal destek programı, ilgili uzmanlar tarafından, farklı durumlara göre uyarlanabilecek şekilde özel bir program halinde oluşturulmalı ve bu alanın uzmanları tarafından 'Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri' nde veya bu işle yetkilendirilen sağlık kurumlarında verilmelidir. "

Göz göre göre!

Kadın cinayetlerine bakan hukukçulardan ve kadına yönelik şiddet ve bununla mücadele alanında çalışan uzmanlardan görüş alanlar, kısa vadede 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un uygulanmasında görülen aksaklıkların giderilmesi, orta-uzun vadede ise kadına yönelik ayrımcılığın ortadan kaldırılmasının gerekliliği belirtiyorlar.

Özellikle 'göz göre göre gelen kadın cinayetleri' ise ayrıca odaklanılması gereken bir konudur.

Bunlar, kadının şiddet görmesiyle veya şiddet görme tehlikesiyle kolluğun kaydına giren, fakat şiddet mağduru kadının 6284 Sayılı Kanun gereği başlatılan korunma sürecinde veya sürecin tamamlanması sonrasında işlenen kadın cinayetleridir.

Hatta birçok olguda, şiddet mağduru kadının hayatını tehlikede gördüğünü tekraren kolluğa bildirmiş olduğu da anlaşılmaktadır.

Kadın devletten yardım istiyor; devlet şiddet gören kadını korumaya alıyor; fakat fail, içinde yaşattığı şiddetle kadına ulaşıyor.

Sonuçta kadın dövülüyor, silahlı saldırıya uğruyor, ağır yaralanıyor ve öldürülüyor.

Şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi olan bir kadının Kanunla sağlanan koruma tedbirlerine rağmen bunları yaşaması, önleyici tedbirlerde önemli bir eksiğimiz olduğunu gösteriyor.

HAFTANIN HABERİ

Mağdur hep kadın!

Kadına yönelik şiddetin, 'kadınlara yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen; kadının fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan tutum ve davranışların tümü' olarak belirtiliyor.

Yazılan ve söylenenler şöyle:

'Bu tutumların mağduru kadındır; faili, ezici çoğunlukla, erkektir.

Eldeki veriler, ülkemizde son yıllarda kadına yönelik şiddet vakalarında ve kadın cinayetlerinde artış olduğunu göstermektedir.

TBMM Dışişleri Komisyonu Raporu'nda 2008 yılından sonra kayıtların özel biçimde tutulmaya başlandığı belirtilmiştir.

2009 yılından itibaren bakıldığında, kadın cinayetlerinin nüfustaki artışla açıklanamayacak şekilde yıldan yıla arttığı görülmektedir.

Bilindiği üzere, kadın cinayetlerinin hızlı tırmanışı üzerine, mevcut 'Ailenin Korunmasına Dair Kanu'"un yeniden ele alınması gerekliliği ortaya çıkmış; 2012 yılında '6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun' yürürlüğe konmuştur.

6284 sayılı Kanunun hazırlanmasında "İstanbul Sözleşmesi" hükümleri de göz önüne alınmıştır.

6284 sayılı Kanunun amacı şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.