İzmir'in Cumhuriyet Meydanı bütünüyle doluydu. Asker, polis ve sivil vatandaşlar iç içe heyecanla saat 09.05'i beklemekteydiler. Bekleyenler yalnızca meydanda  olanlar mıydı derseniz! Olur mu hiç!
Meydanı çevreleyen tüm binaların balkonları ve  Alanın tam gerisinde bulunan Büyük Efes Oteli'nin terası da doluydu. Unutmuş olmamayım, kutlamaya deniz üzerinde katılmak isteyenlerin de bulunduğunu belirtmem gerekir
"Onca kalabalığa karşın çıt çıkmıyordu" desem yanlış yazmış olmam sanırım. Tüm katılımcılar; Yüce Atalarının 81. ölüm yılını bir ölçüde hüzünle ama ötesinde hasretleri ve gururlarıyla  anımsamak amacıyla bir araya gelmişlerdi.
Yapılan anonsla uyarıldık . Saygı duruşu için sirenler iki dakika süreyle çalacak, ardından İstiklal Marşı okunacaktı. Meydanın tüm katılımcıları ve çevre ile birlikte İstiklal Marşımız okundu. Öylesine bir muhteşem ortam oluşmuştu ki, tanımlanması gerçekten zor olmalıydı.
Ertesinde, Cumhuriyet Meydanı'ndaki törenin sonuçlandığını kutlamaların kültür merkezinde süreceğini öğrendik.
Elbette bizim İzmirimizde yaptığımız bu törenin daha fazlası Sn. Başkanımızın/Cumhurbaşkanımızın  katılımıyla Ankara'da Anıtkabir'de yapılacaktı. Nitekim; evimize geldiğimizde Başkentimizde yaşananları TV'lerden gözleyebildik. Ama; ne diyeyim, nasıl anlatayım ki Anıtkabir avlusunda Başkanımıza/Cumhurbaşkanımıza  yapılan garip gösterileri izleyince şaşırmadım desem yalan yazmış olurum.
Bayram değil, seyran değil...
Esas şaşkınlığımı Beştepe Saray/Külliyesinde yapılan konuşma üzerinde yaşadım. Bakınız; hiç de hiç yeri ve zamanı değilken, evet; "Bayram değil, seyran değil, eniştem beni neden öptü" atasözündeki örnekle verilmek istenene benzer şekilde, Atatürk'ü anma toplantısındaki konuşmada durduk yerde "Osmanlının" reklamı yapılıyor. Üstelik gerçeklere aykırı bir takım veriler eklenerek kafaların karışmasına yol açılıyordu.
Osmanlı'nın Avrupa ülkelerinden aldığı silahları bir kenara bırakın taa ABD'den Enfield tüfeklerini aldığını bilmeyen var mıdır! Yazdığım gibi, Alman Mauser'lerini unutun, Fransa'dan, İngiltere'den alınanları aklınıza bile getirmeyin. Yeter mi dersiniz! Toplar Alman Krupp'tan, Fransız Şnayder'den, İngiliz Armstrong'tan gelmiyor muydu! İsveç Bofors'tan bile top alınmıştı.
Oysa konuşmada Osmanlı'nın savunma (!) sanayiinden konu açılmaktaydı.
Ya harf devrimi için söylenenler?
Osmanlı'nın ne denli cahil bırakıldığını burada yinelemenin gereksiz olacağını söylemem gerekir. Efendim meğer; Osmanlı toplumu aslında okuma yazma cahili değilmiş de, Balkan ve ardından gelen Dünya Savaşı'nda okur
yazarlarını kaybetmiş. Yani ortalık güllük gülistanlıkmış(!)
Şimdi; Cumhuriyetin dördüncü yılında yani 1927'de yapılan sayım sonuçlarını şöyle bir gözden geçirelim. Okuryazarlıkta ülke ortalamasının % 8,61 olduğunu öğrenmekteyiz. Bu oran; erkekler için %12,39, kadınlar için %3,67 olarak belirlenmiştir. Bu belirlemeler devletin resmi kurumlarınca yapılmış ve sonuçlandırılmıştır.
O halde Cumhuriyetin okuma yazma seferberliği olmasaydı, ülkemiz toplumunun  hangi konumda bulunabileceğini lütfen gözünüzün önüne getiriniz. Belki önümüzdeki günlerde başka yazılarımızda bu konuya değinebiliriz.
Esenlikle kalınız...