21. Dünya Sosyal Psikiyatri Kongresi 29 Haziran-3 Temmuz tarihleri arasında Portekiz'in başkenti Lizbon'da gerçekleştirildi. Altay Genel Kurulu'ndan neredeyse direkt mesleki alanımdaki kongreye geçince ister istemez futbol dolu çağrışımlarım yoğunlaştı.

Dünyada futbolla siyaset sözcükleri bir araya geldiğinde, akla hemen 1932 yılından 1968 yılına kadar 36 yıl Portekiz Cumhuriyeti'nin  diktatörü olan Antonio de Oliverida Salazar gelir. Salazar'ın dünya söylemine geçmiş ünlü 3F formülünü duymuşsunuzdur. Yani Futbol, Fiesta ve Fado. (Futbol/ Şenlik/ Latince kader; alın yazısı anlamına gelen geçimini balıkçılıkla kazanan denizcilere eşlerinin yaktıkları ağıtlar, bir nevi Portekiz arabeski de diyebiliriz). Bu formül uyarınca diktatör, halkı bu üç eğlence aracı ile siyasetten uzaklaştırıp, ülkeyi yıllarca sorun olmadan yönetmiştir.

Türkiye'de futbol ve siyaset sözcüklerinin bir araya gelmesi sıktır. 2001 yılında Altay'ın Diyarbakır'da yaşadıkları bunun en uç örneğidir. Diyarbakırspor'un o dönemde devlet tarafından desteklenmesi, spor gibi teorikte dostluk ve centilmenlik ortamında haksız rekabeti ön plana çıkarıyordu. Devlet Güney Doğu Anadolu'da yoğunlaşmış terör sorununu bu bölgenin simge kentinin takımının başarıları ile sona erdireceğini sanıyordu. Maalesef siyaset masasında hazırlanan bu plan devletin adının 'Devlet Şikesi' şeklinde lekelenmesi dışında bir sonuç sağlamadı, sağlayamazdı da. Devlet desteği ile yükselen bir kulüp, tutmayan proje ile diplere çökmeye başladı. Diyarbakırspor üç sezonda üç lig aşağıya düştü. Bu sezon Altay'ın mücadele edeceği Kırmızı Grupta rakibi olacak olan takım; bildiğimiz Diyarbakırspor değil; Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi takımı. 1968 yılında kurulmuş, bir dönem Güney ve Doğu Anadolu'da yaşayan halkın temsilcisi olarak görülen Diyarbakırspor ise yok olma aşamasında. Yeni kulübü destekleyenlerin; devletin eskiden gücünü yok etmeye gayret ettiği siyasi parti olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım.

29.10.2011 tarihli köşe yazımda "O gün devlet bir halka yaptığı öne sürülen haksızlıkları telafi edebilmek adına 100 yıla yakın geçmişi olan bir camiaya eziyet edip; tarihinin akışını aşağı doğru yönlendirmiştir. Kendisine yapılmış olduğunu düşündüğü haksızlıklara isyan etmiş olan büyük bir şehir ve bölge halkı kendi adına yapılan haksızlığı içine sindirebilmiş ve şampiyonluk gecesi bu kandırmacanın parçası olarak doyasıya mutlu olabilmiştir" diyerek yaşanılanları diğer tarafın da sorgulaması gerektiğini belirtmiştim. İletişim yayınlarından 2012 yılında yayımlanan Faruk Arhan'ın 'Diyarbakırspor: Düğünde Kalabalık, Taziyede Yalnız' isimli kitabında; Diyarbakırspor taraftarı Kemal Günçer o gün yaşadığı duyguları şöyle özetliyor: "Dün bize kıro, vahşi, bölücü diyenler, nedenini tam anlayamadığım bir şekilde lige çıkmamızı istiyordu. Lige çıktığımız gün mutluydum. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar kutlamalara katıldım. Ancak sabah uyandığımda, onurumuzla oynandığını düşündüm. Şapkamı önüme koymuştum. Yılardır haksızlığa karşı durmak adına bedeller ödedik. Ama şimdi, hakkımızla şampiyon olmamıştık, öfkeliydim."

Bu sorgulama ve yüzleşmeyi artık devlet kendi adına da yapmalıdır. Cumhuriyet tarihini, cumhuriyeti kuranları sürekli, sorgulamak ve yüzleşmek gerektiğini söyleyen devlet yönetimi yakın tarihimizdeki kendi yaptığı şike ve hukuksuzlukla da yüzleşmelidir. Altay Spor Kulübü yaşadığı maddi, manevi kayıplar nedeniyle özür dilenmesini hak ediyor. Altay'ın yaşadığı mağduriyetin giderilmesine yönelik atılacak adımlar, sporda ve siyasette dürüstlükten, şeffaflıktan, temizlikten bahsedenlerin turnusol kağıdı olacaktır.