Bana Alabed, Suriye  Aleppo'da yaşayan küçük bir kızdı. Aleppo'nun nüfusu 1,8 milyon. Bana, bombardıman başlayana ve şehri yerle bir olana dek mutlu bir çocuktu. Sonra gördüklerini ve hissettiklerini Twitter'da yazmaya başladı ve tüm dünya onu tanıdı. Bugün 7 yaşındaki Bana, İstanbul'da, ülkesinden hayatta kalmak için kaçan anne babası ve kardeşleriyle birlikte yaşıyor. Bana, diyor ki; "Her gece rüyamda ölen çocukları ve onların çığlıklarını duyuyordum. Buradaysa kar var, bomba yok. Burası çok güzel".  

7 yaşındaki Bana'nın iki erkek kardeşi var. Onlardan 3 yaşında olanla, İstanbul'a geldiklerinde bir bakkala giriyorlar. Küçük çocuk, "Anne burası cennet. Her yer çikolata ve şeker dolu. Elmalar, muzlar var burada" diyor. Annesi bunu duyduğunda içi parçalanıyor. Bana'nın hislerini Twitter'dan paylaşmasına başta annesi Fatemah, yardımcı olmuş. Ama artık Bana, okuma yazma öğrendiği için kendisi tweet atacak. Bana, bombardımanların altında korku içinde yaşarken, şimdi huzur içinde Harry Potter okuyor.  
Bu çocuklar Türkiye'ye gelene dek tüm dünyada sadece savaş olduğunu sanıyorlardı. Şimdi başka bir dünya daha olduğunu gördüler. Ama ne ilginçtir ki, hala bir gün ülkelerine geri dönüp, orayı yeniden inşa etme isteğindeler. Bu çocuklar kısacık hayatlarında dahi doğup büyümeye başladıkları yeri sevmişler. Şimdi Bana, Türkiye'yi seviyor ve CNN'de bu haber "I love Turkey" başlığıyla dünyaya duyuruluyor. Alabed ailesinin hikayesi umut verici. Ya orada kalan çocuklar!
Yalnız Suriye'den atılan her tweet'e de güvenmemek gerek. Elektriğin olmadığı, internet bağlantısının olmadığı, bombaların patladığı bir ortamdan nasıl bu kadar profesyonel çekilmiş fotoğrafların, savaşın içindeki insanlar tarafından nasıl bu kadar organize paylaşabildiği de, düşündürücü.

Kaçak Oynuyoruz

Az önce bir arkadaşım sitesindeki kedilerden şikayet etti. Soğuktan ısınmak için arabasının motoruna giriyorlarmış ve oraya işiyorlarmış. Arabayı çalıştırınca da, kokuyu siz hayal edin. Aslında o motordan çıkmayıp, ölmeleri bence çok daha endişe verici. Düşününce haksız da sayılmaz. Türkiye, sokak hayvanları konusunda dünyanın en kötü ülkeleri arasında. Hayvancıklar sokaklarda, ormanlarda yaşamaya çalışıyorlar ve de feci şekilde can veriyorlar. Bir türlü bu durumun önüne geçemiyoruz. Halbuki, düzgün yapılan kısırlaştırmalarla ve de en önemlisi sahiplenmeyle bir gün sahipsiz hayvan kalmayacak hale gelinebilir. Ancak nedense iş, sahip edinmeye gelince insanımız kaçak oynuyor. Kediyi ya da köpeği evine almak yerine sokakta bakıyor. Bu sefer sahipli hayvanlar sokaklarda gezemiyor. Hayvanlardan çekinenler huzursuz oluyor. Doğru olan başıboş hayvanları sahiplenmek ve sahiplendirmek.