Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, iki gün önce 'İstanbul Meridyen OPEN' 17 Uluslararası Münazara Turnuvası' ödül töreninde yaptığı konuşmada, ülkemizdeki kitap okuma oranındaki düşüklüğe dikkat çekerek, 'Batıda onar bin onar bin hatta yüzer bin yüzer bin basılan kitapların bizde bin bin basılması ve doğru dürüst satılmaması üzerinde çok düşünmemiz gerekir diye düşünüyorum. Elimizdeki cep telefonlarının görünürlüğü kadar kitapların görünürlüğünü sağlamadan bu meseleyi çözemeyiz. Kendimizi kandırmayalım. Ülkemizdeki mesele kitap bulamama, kitaba ulaşamama değil, kitap okumama sorunudur. Buna rağmen yeni nesilden umutluyum' dedi.

'Gençlerin gözlerinde şahit olduğum pırıltı beni gerçekten heyecanlandırıyor' diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini, 'Bize, sorgusuz sualsiz biat eden cahil bir gençlik değil, neye inandığını, neyi savunduğunu, neyin mücadelesini verdiğini bilen, bunun için gereken her türlü donanıma sahip bir gençlik lazım' diye sürdürdü.

Cuhurbaşkanı Erdoğan'ın söylediklerinin fazlası var eksiği yok. Bu ülkenin başına ne geldiyse okumamaktan, sorgusuz sualsiz biat etmekten, cahillikten geldi. Neye inandığını, neyi savunduğunu, neyin mücadelesini verdiğini bilmeyen insan yalnız kendisine değil çevresine de -bilerek değil, bilmeden- zarar verir.

Uluslararası Yayıncılar Birliği 2016 verilerine göre, Türkiye'de kişi başına 8,4 kitap düşüyor. TÜİK verilerine göre, kitap okumak Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. sırada. Kitap okumaya ayırdığımız süre günde ortalama sadece 1 dakika.
Aslında TÜİK verileri basılı kitap sayısının her geçen gün arttığını gösteriyor. Örneğin, elektronik kitap dahil Türkiye'de 2008 yılında 32 bin kitap basılmışken 2014 yılında bu sayı 50 bini aştı. Yani basılı kitap sayısı artıyor ancak kitap okuma oranı yükselmiyor.

Sorgusuz sualsiz biat eden cahil bir gençlik, neye inandığını, neyi savunduğunu, neyin mücadelesini verdiğini bilmez.
Bunun en güzel örneği, Hasan Sabbah'ın, seçilmiş bir grup insanı intihar suikastçısına dönüştürerek bölgede hakimiyet kurmak için çılgınca ve aynı zamanda zekice hazırladığı planın anlatıldığı Vladimir Bartol'un 'Alamut: Fedailerin Kalesi' kitabında geçmektedir. Kitabın tanıtım yazısında şu cümleler yer alıyor: 'Güzel kadınların, yemyeşil bahçelerin, şarap ve haşhaşın göz boyadığı sanal bir cennet yaratan Sabbah, genç savaşçılarını emirlerine uydukları takdirde bu cennete gidebileceklerine inandırır. Kendilerini onun yoluna adayan, ölmeyi de öldürmeyi de göze almış olan bu küçük orduyla hükümdar sınıfına gözdağı verebileceğini düşünür. Sabbah, kendi deyimiyle insanların saflığını kullanıp, dine adanmışlığı politik emellerine alet eder. Artık kapılar onun için ardına kadar açılmıştır...'

Hasan Sabbah, kusursuz ve zeki planını uygulamaya koyarken, önce zekâsına sonra da hitap ettiği halkın cahilliğine güveniyordu. Çok okumuş, sorgulamış, biat etmeyi bırakmıştı. Doğru ya da yanlış olduğu elbette tartışmaya açık ama o
neye inandığını, neyi savunduğunu, neyin mücadelesini verdiğini bilen biri olarak, bilmeyen kitleleri peşinden sürüklemeyi bildi.  

TÜİK verilerine göre Türk insanı kitap okumaya günde sadece 1 dakika, buna karşılık TV izlemeye ortalama 6 saat, internete ise 3 saat ayırıyor. Bu durum manipüle edilmeye, yönlendirilmeye ne kadar açık bir toplum olduğumuzu da gösteriyor. Kendi düşüncelerini dillendirmekten aciz, soru soramayan, sorgusuz sualsiz biat eden bir toplum olmamak için okumaktan, araştırmaktan, bilim üretmekten başka çıkar yolumuz yok.

Unutmayın, 'Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum' diyen rektör yardımcısının YÖK Denetleme Kurulu üyeliğine atandığı bir ülkede yaşıyoruz. Çok okumamız gerekiyor çok..