Son günlerde özellikle kadınlara karşı yapılan şiddet olaylarının artması nedeniyle idam cezasının yeniden gündeme getirildiğini izlemekteyiz. Bu düşünce ortamını; sorunların aslına inmeden işin kolayına kaçarak çözme eğilimi olarak gördüğümüzü belirtmemiz gerektiğini söylemekteyim.

Teorik olarak düşünecek olursak idam cezası kesin çözüm olsaydı günümüze hiçbir sorunun kalmaması gerekirdi.  Gerçekten; idam cezasının insanlığın en eski zamanlarından bu yana uygulandığını görüp bilmekteyiz. Tüm semavi dinlerde, geçmişteki tüm siyasi rejimlerde idam cezası uygulanmış, süregelmiştir. Öte yandan suçlar da sürüp gitmektedir. Her şeyden önce idam cezasının telafisi imkansız sonuçlar doğurabileceğini aklımızdan çıkaramayız. 

Bir hikaye anlatılır, belki sizler de duymuşsunuzdur. İngiltere'de hırsızlık ve yankesiciliğin cezasının idam olduğu zamanlarda ibret olsun diye meydanlarda gerçekleştirilen infaz sırasında yankesicilik olaylarının sürüp gittiği üstelik arttığı kayıtlarla belirlenmiştir. Ülkemizde de idam cezasının uygulandığı dönemlerde bu cezayı gerektiren suçlarda bir azalma olmadığı bilinmektedir.
Hele hele siyasi suçlar için uygulanan idam cezası; toplum katlarında her zaman olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. İşte hatırlanması bile son derece acılar getiren 1961 yılındaki siyasi idamlar, 1970'lerdeki Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamları, 1980'deki Erdal Eren'in idamı. Soruyorum, toplum vicdanı günümüzde bunların hangisini onaylayacaktır?
Üstelik; suçun niteliği önemli değil idam cezası uygulamaya geçerse siyasal erkler bunu hangi kıstaslara göre kullanacaklardır? Bilebilir misiniz?

Bizim görüşümüze göre ceza bir sonuçtur. Önemli olan suçu oluşturan koşulların yok edilmesi  olmalıdır. Bakınız; Gazetemizin  yazarı İnci MUTLUER'in geçen haftaki (18 Şubat 2015) yazısını özenle okuyup değerlendirmemiz gerekir. O yazısında  değerli yazar; RTE'nin "Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum", Maliye Bakanı Mehmet ŞİMŞEK'in "Kadınlar iş aradıkları için işsizlik rakamları yüksek çıkıyor", AKP'li İl Genel Meclisi üyesi Erhan ŞİMŞEK'in "Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor", Melih GÖKÇEK'in "Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, anası ölsün", Recep AKDAĞ'ın "Kürtaj yaptıran, tecavüz kurbanından daha mı masumdur?" deyişlerini anımsatıp kadınlara yapılan saldırıların temel sebeplerini çok güzel sıralamıştı.
Yalnızca bunlar mı? Kadının toplumdaki yerini fıtrat kelimesi ile açıklamaya çalışanları unutabilecek miyiz? İşte; günümüzden bir haber başlığı (Zaman Gazetesi 23 Şubat 2015): "AKP döneminde kadına şiddet yüzde 1400 arttı". Haberin ayrıntılarına girmeye bilmem gerek var mı?     

Bizim de "Korelasyon" başlığı ile gazetemizde izlediğiniz (07 Ocak 2015) yazımızda AKP'nin oylarının yükselişi ile kadınlara yapılan saldırılar arasında bire bir bağlantı olduğunu açıkladığımızı unutmamamız gerekir.

Sonuç olarak  özellikle kadınlara yapılan saldırılarda; mevcut yönetimin kadınlara bakış açısındaki olumsuz yanlarının birinci derecede etkili olduğunu söylemeliyiz. Bu bakış açısındaki tutum ve anlayış değişmediği sürece ceza olarak idam değil kazığa oturtma bile olsa benzer olayların azalabileceğine, dinebileceğine inanamıyorum.
Esenlikle kalınız...