Yazımızın bu başlığı gazetemizin sürekli okurları için pek de yabancı gelmeyecektir. Geçen haftanın çarşamba günlü başlığımızı dikkatli okurlarımız mutlaka anımsayacaklardır. İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi'nde Kenan Evren isminin sokak ve caddelerden kaldırılmasına oy birliğiyle karar verilmişti.
Peki, Kenan Evren kimdi?  Sosyoloji  eğitimi almayan, ancak yaşamını askerliğin "Emir demiri keser" felsefesiyle dolduran bu kişinin toplum için önemi neydi? Bundan 40 yıl önce gerçekleşen bir askeri darbenin lideri olan o günkü Genelkurmay Başkanı Org. Kenan Evren'i günümüz insanlarının tanıyıp değerlendirebileceğini düşünmek elbette zor olacaktır.

Polis bile bölünmüştü

Günümüzün ileri yaşlı insanlarının bile, geçmişin o günlerini tam olarak anımsayabileceği düşünülemez. Meşhur sözdür yineleyelim: "İnsanlığın belleği unutmakla özürlüdür (Hafıza-yı beşer, nisyan ile malûldür)".
Bakınız; 1970 ile 1980 arası ülkemiz, sağ-sol ayrımı görüntüsünde ama çok daha derinlere dayanan bir bölünmüşlük içindeydi.  Öylesine ki,polisler bile Pol-Der/PolBir adlarıyla iki ayrı gruptaydı. Sağcı ve solcu öğrencilerin kavgasını ayırmaya giden polisler de kendi aralarında bölünüyor; olayları önlemek yerine yeni sorunların oluşmasına neden oluyorlardı.
Siyasilerin tamamı ayrı telden çalmaktaydılar. Senato ve TBMM, cumhurbaşkanını seçmek amacıyla yaptıkları ortak toplantılarda sonuç almak yerine toplumca garip karşılanabilecek isimleri aday olarak göstermekteydiler. Örneğin bir toplantıda Bülent Ersoy'a oy veriliyor, bir süre sonra yapılan seçimde Ajda Pekkan için oy kullanıldığı görülüyordu.
Kahramanmaraş ve Çorum'da ise Alevi yurttaşlara karşı toplu katliam olayları yaşanmaktaydı. Öte yandan hemen her gün sağdan ya da soldan bir bilim adamının ya da bir sendika liderinin, bir gazetecinin suikastle öldürüldüğü izlenmekteydi.
İşte bu ortamda 12 Eylül günü "Milli Güvenlik Konseyi" ismini kullanmayı tercih eden askeri cunta, yönetimi ele aldı. Ülkenin Kara Kuvvtleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı ve Jandarma Genel Komutanı cuntanın üyeleriydiler. Olaylar mı? Onu hiç sormayın, bıçak gibi kesiliverdi. Kesildi ama; ülke, o günlerden kısa bir süre sonra faşist yönetimin çizmeleri altında ezilmeye başladı. CIA;  "Our Boys did it" diyerek  cunta yönetiminden  President Carter'i  bilgilendirmekteydi

Karanlığa doğru

O dönemin insanlık dışı uygulamalarını ve kanlı bilançosunu burada anlatmaya ve sıralamaya kalksak sanırım sütunlarımız, sayfalarımız yetmeyecektir. Ancak; şöylesine kısaca bazı rakamları yazmamda bir sakınca olmayacaktır: "Gözaltına alınanlar: 650.000, fişlenenler: 1.683.000, açılan dava sayısı: 210.000, sıkıyönetim mahkemelerinde yargılananlar: 230.000, haklarında idam cezası istenenler: 7.000, ölüm cezası verilenler: 517, Askeri Yargıtay'ın onayladığı idam cezası: 124, dosyası Meclis'te bulunan idam hükümlüsü: 259, infaz edilen idam cezası: 50 ve daha niceleri..."
Bu arada 17 yaşında olduğu halde idam edilen Erdal Eren'in bulunduğunu söylemeliyim. Atatürkçülük görüntüsü altında, Türk-İslam sentezi gibi ülkeyi karanlığa götürecek uygulamaların temeli de aynı dönemde atılmaktaydı.  
Demokratik hava görüntüsü vermek amacıyla bir "Danışma Meclisi" oluşturuldu. 1982 yılında yeni Anayasa referandumda % 92 oy çokluğu (!) ile kabul edildi. Bu anayasadaki geçici madde ile "Kenan Evren"in cumhurbaşkanlığı da onaylanmış oluyordu.
Nedense ülkemizin insanı böyle şeyleri çok çabuk benimser, çok da sever. 12 Eylül'den itibaren Evren'in görev süresi bitinceye kadar her yere "Evren/Kenan Evren" ismi verilmeye başlandı. Okullar, stadyumlar, parklar, sokaklar/caddeler/meydanlar, salonlar, kültür merkezleri ve daha niceleri hep aynı ismi aldılar. Bu arada; Ankara ilinin  "Evren" adlı bir ilçesi oldu.

En çok yararlanan

Şimdilerde ise; bu Evren'lerin tamamının kaldırılması kararlaştırıldı. TBMM'nde alınan bu kararın teklifini verenlerin 12 Eylül'den en çok yararlanan AKP'liler olduğunu söylersem şaşırmazsınız değil mi!
Esenlikle kalınız...