Ocak 2025 tarihinde ikinci dönem ABD başkanlığı görevine başlayan Donald Trump, seçim kampanyası sırasında dünya siyasetinde öne çıkan çatışma alanlarına dair hızlı çözümler sunacağını belirtmişti.
Fakat ne Gazze’de yaşanan sürecin sonlanmasında ne de Rusya-Ukrayna Savaşı’nda henüz istenen sonuca ulaşılamadı. Bu anlamda dünyada yaşanan siyasal gelişmeler karşısında Trump’ın hızlı sorun çözme arayışları Yemen’e yönelik hava harekatları dışında söylemin ötesine geçebilmiş değil.
Diğer yandan son birkaç haftada Trump yönetiminin küresel ekonomi üzerinde önemli ve uzun erimli etkiler yaratabilecek olan gümrük tarifesi değişimi yönündeki söylem ve kararları tüm diğer siyasal gelişmelerin önüne geçmiş durumda. Bugün ABD, dünyanın bir numaralı ekonomisi olma özelliğini sürdürüyor olsa da Çin gibi çok dişli bir ekonomik rakiple mücadele etmekte durumunda. Bu rekabet on yıllardır küresel ekonominin üzerine kurulu olduğu liberal ekonomi anlayışı kapsamında varlığını sürdürüyor. Bu noktada Aralık 2001 tarihinde Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olması önemli. Böylece Çin, küresel ekonominin kurallarına göre oynayacağını kurumsal düzeyde de göstermiş oldu.
Buna rağmen Trump yönetimi açısından Amerikan çıkarları için Çin’in ekonomik yükselişiyle mücadele en temel gündem maddelerinden birisini oluşturacak. Trump’ın ilk başkanlık döneminde Aralık 2017’de yayınladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde Rusya ve Çin’in Amerikan gücüne ve çıkarlarına meydan okuduğu tespitine yer verilmişti. Aynı stratejide Çin’in ekonomik faaliyetlerinin jeopolitik hırsları da içerisinde barındırdığı belirtilmişti. İkinci Trump yönetimi tarafından da Çin’in ticari ve ekonomik faaliyetlerinin haksız ve adaletsiz unsurlar barındırdığı eleştirisi sıklıkla dile getirilmekte. Fakat Trump’ın Çin’i de içerecek şekilde dünyadaki birçok ülke için gümrük tariflerini yükseltme kararı, küresel ticari faaliyetleri sınırlandırarak küresel ekonominin küçülmesini beraberinde getirebilecektir. Oysa ABD, kurulduğu andan itibaren “tüccar ulus” (trading nation) olarak anılmıştır. Bunun temel nedeni de ticari ve ekonomik faaliyetler anlamında küresel angajman bu ülkenin tarihi boyunca neredeyse aksamadan sürmüştür. Bugün Trump yönetiminin ulusal ekonomiyi güçlendirme ve koruma arayışları ABD’nin küresel ekonomik angajmanı ile çelişmektedir. Diğer yandan bu korumacı ekonomi politikaları dünya tarihinin gösterdiği üzere uluslararası alanda politik gerilimleri de beraberinde getirebilmiştir. Ve son çare olarak politik gerginlikler yerlerini silahlı çatışmalara bırakmışlardır.
Daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim üzere “züccaciye dükkanına girmiş bir fil” ile karşı karşıyayız. Daha önceki sorumsuz tutumları başka ülkelerinin siyasi konumları ve egemenlik haklarına dair söylemleri içermişti. Son dönemde ise bu tür öngörüden noksan söylemleri ve kararları ekonomi alanında görmekteyiz. Yazımızın başlığı olan Trumpizm, sanırım “Önce Amerika” diye çıkılan yolda, tüm dünyanın feda edilebileceği bir anlayışa doğru alınan yolu tanımlayacak.