Çoğu insanımız; Cumhuriyetimizin kuruluşunun yazımın başlığındaki sözlerin gerçekleşmiş olmasına bağlamış olmalıdırlar. Öyle ya; onların düşüncelerine göre Mustafa Kemal diktatör bir yapıya sahipti; buna bağlı olarak "Olsun" demiş ve Cumhuriyet ilan edilivermişti.

Cumhuriyetimizin Kurucusu Ulu Önderimiz M. Kemal Atatürk; daha genç bir kurmay subay iken meslektaşlarıyla Selanik'te yaptığı dost toplantılarında Osmanlı Devleti'nin yönetim şeklini padişah korkusundan uzak kalarak gündeme getirebilmiş; giderek bir arada bulunduğu arkadaşlarına yeni görevlerini bildirmiştir. Yakın arkadaşlarından Fethi Bey'in anılarından öğrendiğimize göre, görevler dağıtılırken kendisinin ne olacağını sorduğu M. Kemal'den "İleride ben de sizlere bu görevleri veren kişi olacağım" yanıtı alınmıştır.
Yalnızca bu kadar mı? 1919 yılında yapılan Erzurum Kongresi sırasında Mazhar Müfit Bey'den öğrendiğimize göre M. Kemal; kendisine ilerideki günlerde cumhuriyetin kurulabileceğinden bahsetmiştir.
Bu türlü bilgiler; bizlere M. Kemal'in ancak ve ancak son derece azimli ve ileri görüşlü olduğunu anlatmaktadır.
Elbette; Cumhuriyete tek adım atılarak geçilmemiştir. Bakınız; 1 Kasım 1922 tarihli Saltanatın Kaldırılmasına Dair Kanun Meclisten geçirilirken öylesine yoğun itirazlarla karşılaşılmıştır ki; M. Kemal karma komisyondaki karışıklıklara engel olabilmek için çok ağır bir konuşma yapmak zorunda kalmıştır.

Tarihe not düşen konuşma

"Hakimiyet ve saltanat hiç kimseye ilim icabıdır diye müzakere ile münakaşa ile verilemez. Kudretle ve zorla alınır. Nitekim Türk Milleti; hakimiyet ve saltanatı isyan ederek kendi eline bilfiil almıştır. Bahis konusu olan millete saltanatını hakimiyetini bırakacak mıyız bırakmayacak mıyız değildir. Mesele zaten emrivaki olmuştur. Şimdi mesele bu emrivaki olmuş hakikati ifade etmekten ibarettir.   
...Burada toplananlar, meclis ve herkes meseleyi tabii görürse fikrimce çok iyi olur. Aksi takdirde hakikat gene usulü dairesinde ifade olunur. Fakat, ihtimal bazı kafalar kesilecektir..."
Unutmadan belirteyim bu üst bölümdeki konuşma, komisyonda sıraların üzerine çıkılarak yapılmıştır.
Cumhuriyete giden yolun ikinci adımı bence Ankara'nın hükümet merkezi olarak kabul edilmesi olmuştur. 13 Ekim 1923'te kabul edilen kanunla saltanat düşkünlerinin ıstanbul hayranlığı sona erdirilmiş olmaktadır.

Bazı sıkıntılara yol açtı

Üçüncü ve son adım TBMM'nin hükümeti oluşturma tarzındaki sıkıntıların dışa vurulmasıyla atılmış olacaktı. Gerçekten 1921 yılında o günlerin Meclisinde hükümet üyelerinin seçiminin tek tek meclis tarafından yapılması kabul edilmişti. İşte bu uygulama; Ekim 1923'de istifa etmiş hükümet üyelerinin yerine yenilerinin seçilmeleri sırasında bazı sıkıntıların yaşanmasına neden olmuştu. Kısacası meclis kilitlenmiş oluyordu.
Çözüm; gene M. Kemal tarafından bulunacaktı. İşte yazımızın başlığını oluşturan cümle; Çankaya'da yapılan yemekli toplantı sonunda orada bulunanlara fısıldanmıştı.

Niçin 29 Ekim seçildi?

28 Ekim 1923 gecesinde Çankaya'da küçük bir toplulukla yenen yemek ertesinde İsmet Paşa ile başbaşa kalan M. Mustafa Kemal; Cumhuriyetin ilk anayasasını hazırlamışlar, ertesi gün Meclise sunulan teklif 159 üyenin 158'inin oyuyla kabul olunmuştur. Çekimser kalan tek oy Gazi Mustafa Kemal ait olmalıydı.
Peki; hiç düşündünüz mü! Cumhuriyet ilanı niçin 29 Ekim tarihi seçilmiştir? Yüce Atamız onun yanıtını da 1926 yılında Fahrettin Altay Paşa ile yaptığı bir sohbette vermiştir. Unutmayın, I. Dünya Savaşının mağlubu Osmanlı İmparatorluğu mütarekesini 30 Ekim 1918'de imzalamıştır. Bizim yeni devletimiz Türkiye Cumhuriyeti de kuruluş günü olarak BEŞ yılın BİR gün öncesini seçmiş olmalıdır.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 96. Yılı kutlu olsun. Bu mutluluğu bize hediye edenleri şükranla anıyoruz.
Esenlikle kalınız...