1982 Anayasası ile ilgili tartışmaların büyük bir kısmı onun 1961 Anayasası ile kıyaslanmasına dayanır. Anayasaların ruhu vardır. 1961 Anayasası demokratik, çoğulcu, sosyal devlet anlayışını içselleştirmiş bir anayasa idi. 1982 Anayasası ise otoriter, tekilci ve 24 Ocak 1980 kararlarını uygulamaya aktarmayı kolaylaştırmak maksadıyla oluşturulmuştu. Otoriter yönetimlerin olmadığı yerde, toplumun geniş kesimlerini ekonomik açıdan ezecek böyle kararların uygulanması zaten mümkün değildi. 12 Eylül 1980 Darbesi'nin esas nedenlerinden biri bu nedenle 24 Ocak Kararları kabul edilir.
Elbette, böyle bir yaklaşımın sonucu hak ve özgürlükler alanında görülür. 1961 Anayasası'nda hak ve özgürlükler esas, özgürlüklerin sınırlandırılması istisna iken; 1982 Anayasası kısıtlamaları esas, hak ve özgürlükleri istisna haline getiren bir düzen inşa etmiştir.

Demek ki 1982 Anayasası'na eleştirilerin temel gerekçesi Anayasa'nın hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı yapısı olmalıdır.
Oysa AKP Yönetimi yeniden yeni Anayasa'yı gündeme aldığından beri, Anayasa tartışmalarını başkanlık sistemi üzerinden yürütmektedir. Bu durum 1982 Anayasası'nın demokrasi konusundaki eksikliklerini daha da büyütmek anlamına gelir.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, bu kapsamda önemli bir açıklama yaptı. Aynen aktarıyorum: "Milletimizin yeni anayasa talebini karşılamak üzere AK Parti olarak çalışmalarımızı hızlandırmaya karar vermiş bulunuyoruz. Yetkili kurullarımızda çok verimli istişarelerde bulunarak milletimizin yeni anayasa beklentisini karşılamaya yönelik her türlü planlamayı yaptık. AK Parti bünyesinde bir anayasa komisyonu kurarak çalışmalarımızı somutlaştırdık, yol haritamızı belirledik. Bugün de bu komisyonun üyeleriyle uzun ve detaylı bir çalışmayı Dolmabahçe Ofisi'nde gerçekleştirdik. Önümüzdeki haftadan itibaren yazım heyetimiz çalışmalara başlayacak. İnşallah önümüzdeki 1 ay içinde bütün bu yazım çalışmalarını tamamlamayı planlıyoruz. Bu aşamada bize iş dünyamızdan gelecek her türlü teklife açığız".
Bu açıklama nereden bakarsanız bakın sorunlu. Birincisi, milletin yeni anayasa talebi elbette vardır. Ancak bu talebin temel mantığı özgürlük ve adalettir. Otoriterlik değil. İkincisi, bu hazırlıkları partinin yetkili kurullarında yapmamak gerekir. Eğer anayasa millet içinse, bağımsız anayasa hukukçularından oluşan bir komisyonun çalışmaları üzerine bir anayasa taslağı oluşturmak çok daha mantıklı ve etiktir. Üstelik bu sürecin, meclis içi-dışı muhalefet partileri, sendikalar ve bağımsız siyasi toplum kuruluşları ile gerçek anlamda bir işbirliği ile yürütülmesi gerekir. Üçüncüsü, Davutoğlu'nun "iş dünyamızdan gelecek her türlü teklife açığız" açıklaması, yeni anayasanın niteliğini ortaya koymuştur. Diğer toplumsal örgütlenmeleri dışlayarak, iş dünyasının önerilerini merkeze alarak oluşturulan anayasayı 1982'de gördük. 1982 Anayasası Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu'nun isteklerine dayanmaktaydı. Böylelikle en basitinden söyleyelim. Kamu görevlileri grevsiz ve toplu sözleşmesiz sendikal haklarına kavuştu! Sonucun emekçi kesimler için ne anlama geldiğini yaşayarak gördük. Yarının anayasasının, 1982 Anayasası'nı aratır olma ihtimali bu yüzden de yüksek...