Fakir bir adam çok uzun süreler ve çabalar sonucu nihayet bir çuval buğday biriktirebilmiş. Yaşamında bundan değerli hiçbir şeyi olmadığını düşünen adam,  hazinesi saydığı bu tahıl çuvalının ağzını kapayıp, dikip, bir iple çatı kalaslarından birine asmış.

Kendisi ile gurur duyuyormuş. Hırsız filan gelir de çuvalını çalar diye de, tahıl çuvalının altına yatıvermiş geceyi geçirmek için.

Yukarıdaki çuvala bakıp bakıp, kendi kendine konuşuyormuş:

Tanrım, sana şükürler olsun. Büyük iş başardım.  Bu buğdayı azar azar satıp, iyi kar edeceğim. Sonra buğdayın karıyla yeniden bir çuval daha biriktireceğim.

Onu da satacağım. Çok para kazanacağım. Bu işi birkaç kez tekrarlarsam, köyün en zengini ben olurum. O zaman köyün bütün kızları benim peşime düşecek.

En güzelini seçecek ve evleneceğim. Eşim bana mutlaka bir erkek çocuk doğuracak.

Birden paniğe kapılmış. 'Aman Tanrım' demiş, 'Şimdi ben bu çocuğun adını ne koyacağım?'

Derken, pencereden ayın yansımasını görünce rahatlamış. 'İşte' demiş, ''Tanrıdan beklediğim işaret bu. Onun adını 'Ay Kadar Ünlü' koyacağım, çünkü babası nedeniyle zaten ünlü olacak. Ben de böylece 'Ay Kadar Ünlü'nün babası olacağım.''

O bütün bunları düşünür, hayaller kurarken, bir fare sinsice, bağlı olduğu halatın üzerinden çuvala doğru tırmanmaktaymış. Çuvalın tepesine ulaşmış ve halatı kemire kemire inceltmeye başlamış.

Fakir adam, hayallerini kurar ve ağzından yeniden tam 'Ay Kadar Ünlü' sözcüğü çıkarken ip kopmuş ve çuval adamın başına inip, onu öldürmüş...

***

Ay Kadar Ünlü'nün Babası adlı bir Tibet öyküsü bu. Sogyal Rinpoche'un The Tibetan Book of Living and Dying (Yaşamanın ve Ölmenin Tibet Kitabı) adlı eserinden aktardım.

Kitap, Tibetliler'in binlerce yıllık Bardo Thodol - Tibetan Book of the Dead ( Geçişle Kurtuluş - Tibet'in Ölüler Kitabı) içeriğinin, yaşam ve ölüm üzerine yorumlanması.

Tibetli Budist bilgeler, fazla hayal kuran genç rahiplere bunu anlatırlar, 'Meditasyon ile hayal kurma aynı şey değildir' öğüt ve uyarısında bulunurlarmış:

Meditasyon, kendi içine dönüp derin düşünme disiplinidir. Hayal kurmak ise 'faal tembellik'!..

***

Şimdi kafam karıştı. Biz hayal kurarken, ufkumuzu daha geniş alanlara yayıyoruz sanıyordum. Oysa bu da bir nevi tembellikmiş. Sadece daha hareketlisi...

Karışan kafama, Rinpoche'dan şu bilgileri de ekliyorum. Meğer 'Samsara' hoş bir hanım parfümü değilmiş. Samsara, doğuş, katlanış, ölüş ve yeniden doğuştan oluşan sonsuz bir çevrim, yani sonsuz yolculuk...

'Lü' ise Budistler'in vücuda verdikleri ad. Doğrudan anlamı, 'yolcunun yükü'... Bilgeler, öğrencilerine son uyarılarını da 'lü' ile ilgili yaparlarmış:

Bu yaşamında taşıdıkların, gövden de dahil, sadece yol yükündür! Yolcu olduğunu unutma. Bu dünyadan sadece gelip geçmekte olan bir yolcusun. Yolculuğunu anlamlı kıl. 'Lü'ye takılma, onun tutsağı  olma!..

***

Yaşamın yolculuk, dünya nimetlerinin ise birer yol yükü yani bir nevi yolculukta edinilen 'önemsiz'lerle dolu birer bavul olduğunu en iyi anlatan kutsal kitaplardan biridir Kuran-ı Kerim. Bugün Türkiye'yi yönetenler, kutsal kitabımızı en çok kendilerinin okuduklarını, yorumladıklarını ve buna göre hareket ettiklerini açığa yakın bir şekilde söylüyorlar.

Ancak ağır yol yükleri bunu doğrulamıyor.  Bizim dünya yolculuğumuza karışıyor, kendi yol yüklerini ise sırtlarında taşıyor, yatak odalarındaki kasalarda ise saklıyorlar.

Onları da Tibet'in bilgelerine mi göndersek?