Hint Hükümdarı Shirham, vezirlerinden birinin yarattığı ve öğrettiği oyunu çok sevmişti. 'Dile benden ne dilersen' dedi vezirine. Vezirin yarattığı oyun satrançtı.
Vezir, 'Yüce hükümdarım' dedi, 'Gördüğünüz gibi bu tahtanın üzerinde 64 adet kare var. Sizden dileğim birinci kare için bir buğday tanesidir. Eğer lütfederseniz, ikinci kareden itibaren bir önceki karenin iki katını veriniz bana. Yani ikinci kare için 2, üçüncü kare için 4, dördüncü kare için 8, beşinci kare için 16 buğday tanesi...'
Hükümdar vezirinin mütevazı dileği karşısında duygulanıp saray kilerinden hemen bir çuval buğday getirilmesini emretti. Buğday tanelerini saymaya başladılar... 1, 2, 4, 8, 16, 32, 64, 128... Sekizinci karenin sonuna geldiklerinde hepsi hepsi 255 adet buğday tanesi birikmişti. Hükümdarın yüzünde hala 'hoş' bir gülümseme vardı.
                        
***

İsterseniz hükümdarın gülümsemesini yüzünde donduralım ki ağzından çıkan bu laf yüzünden 'hemen' başı belaya girmesin.
Hükümdarın bu öyküsünü, dünyanın en büyük bilgisayar yazılım şirketini küçük yaşta kurup, çok zengin olan Bill Gates'in 'The Road Ahead' (Önümüzdeki Yol) adlı kitabının 'Bilgi Çağının Başlangıcı' adlı bölümünde okumuştum. Bir parçacık da ballandırıyorum.
Şimdi isterseniz hükümdarın ağzından ölçmeden biçmeden, sonunun varacağı noktayı hesaplamadan çıkan bu söz nereye varmış öğrenmek için öykümüze dönelim.
                        
***

Nerede kalmıştık? Hükümdarın yüzündeki biraz da 'aptalca' sayılabilecek gülümsemede...
64 kare için buğday tanesi sayımı devam ederken hükümdarın yüzü asılmaya başladı. 16 saat sonra ikinci sırayı, yani 16 kareyi, bitirdiklerinde 65,535 buğday tanesine ulaşmışlardı. Hükümdarın yüzündeki gülümseme bu kez toptan gitti işte.
Döndü danışmanlarına ve 'Bunun sonu nereye varacak?' dedi.
Danışmanların hesaplarına göre üçüncü sıra ancak 194 günde tamamlanabilecek ve o zamana kadar da 16 milyon 800 bin buğday tanesi birikmiş olacaktı.
Hesabın sonunu beklemedi hükümdar. 'Kesin kellesini' emrini verdi ve akıllı Vezirin akıllı kafası koptu gitti.
Eğer hesaba devam etselerdi 64 karenin sonuna geldiklerinde satranç tahtasının toplamı için 18,446,744,073,709,551,615 buğday tanesine ulaşılacaktı. Her buğday tanesi için bir saniyeden, bu buğday taneleri bulunsa bile, sayması 4 buçuk milyar yıl sürecekti.
                        
***

Bu öyküde sadece hükümdar değil, vezir de hesapsız söz söylemiştir.
Hükümdar verdiği ödünün ölçüsünü bilmeden 'Evet' demiş ve aptal konumuna düşmüştür.
Akıllı sayılan ise, bu oyun ile hükümdarın küçük düşeceğini ve kellesini uçurtabileceğini hesaplayamamıştır.
Anlamı, nereye varacağı, ne sonuçlar doğuracağı önceden hesaplanmadan, düşünülmeden söz söylemek tehlikelidir. Kelle kesemeyecekseniz, söylenen sözleri geri alamayacaksanız, önceden düşünmek gerekir...

***

...diyecektim ki, Türkiye'de olduğumuzu hatırladım. Bu uyarıların, bu ülkede hiçbir değeri yoktur.
İktidarı, gücü olan herkes her istediğini söyler ve sonucuna da katlanmaz; çünkü sonucu yoktur. (Siyasi dünyada hesapsız söze alışığız. Arınç, bu niteliğin şampiyonudur.)
Halk unutur, medya hatırlattığında çok geçtir. Hatta söyleyen bile unutur; çünkü başka bir zamanda ve başka bir durumda, tam tersini söylemek icap edebilir.
Erdoğan'a bakın. Her aklına geleni söylüyor ve alkışlıyor yandaşları. Düzünü söylüyor alkışlıyorlar. Tersini söylüyor alkışlıyorlar. Başkasının sözünü kendi söylemiş gibi yapıyor, alkışlıyorlar; kendi sözünü başkası söylemiş gibi yapıyor, yuhalıyorlar.

Ancak bu Erdoğan'ın hesapsızlığını göstermez. Türk halkının boy ölçüsünü, beyin ölçüsünü, hafıza ölçüsünü ve yürek ölçüsünü çok iyi hesapladığı anlamına gelir.
Öyküdeki hükümdar o olsaydı, veziri 'paralel'den içeri tıktırırdı. Öyküdeki vezir o olsaydı, hükümdara  'Pennsylvania söylettirdi' der, cadı avına çıkartırdı.
Dün, yandaşları her sözünü  ('Allah belanızı versin' bile diyebilirdi ve alkışlanırdı) gül suları serpintisi altında alkışladılar.
Hepsine ve hepimize afiyet olsun!..