İki primatolog (primat uzmanı) Sarah F. Brosnan ve Frans B. M. de Vaal, Nature Dergisi'nde, 2003 yılında, Kapuçin maymunları yaptıkları bir deney ve araştırmanın sonuçlarını açıklamışlar ve maymunlarının haksızlığa karşı tavırlarını analiz etmişler.
Kapuçin maymunları, Brosnan'ın çabası sonucu, getirdikleri bir çakıl taşı karşılığı bir dilim salatalık alma ticaretini öğrenmişler. İki maymun çakıl taşı bulup getiriyor, karşılığında birer dilim salatalığı alıp keyifle yiyorlarmış.
Bu ticaretten maymunlar pek memnunken, bir süre sonra araştırmacılar ticaretin kurallarında değişiklik yapmışlar.
Maymunların bir tanesine yine çakıl taşı karşılığı salatalık verirken, diğerine bir çakıl taşı karşılığı bal gibi tatlı bir üzüm tanesi vermeye başlamışlar.
Taş karşılığı salatalık alan maymun bu işe çok bozulmuş. Verilen salatalığı yemeyi reddetmiş. Salatalığı her seferinde geri çevirmiş.
Bir süre normal alışveriş düzenine geçtikten sonra, kuralları yine değiştirmişler. Maymunlardan bir tanesine karşılıksız, yani çakıl taşı bile istemeden, üzüm vermeye başlamışlar. Diğer maymun, bir maymunun hiçbir şey yapmadan üzüme konmasını hazmedememiş. Bu haksız rekabeti protesto etmiş. Çakıl taşlarını fırlattığı gibi terk etmiş alışveriş alanını.
Aslında bir taş parçası için bir dilim salatalık gayet avantajlı bir ticaret gibi görünse de, Kapuçin maymunu, haksızlığa razı olmaktansa, yemeyi reddetmiş.
Kapuçin maymunlarının haksızlığa isyanı ve protestosu saygıya değer!

***

Kendi toplumumuzdaki dayanılmaz haksız rekabetler ve haksızlıklara karşı nasıl bir protesto görüyorsunuz? Görmüyorsunuz değil mi?
Pekiyi, bu toplumun tepkisi ne oluyor?
Güney Amerika'nın Guyana vahşi ormanlarındaki karıncalar gibiyiz...

***

William Beebe adlı bir doğa bilimci Guyana ormanlarında, 400 metre yarıçaplı bir dairede, milyonlarca karıncanın, birbirlerinin arkasından yürüyerek bir daire çizdiklerini, sürekli olarak daire çevresinde döndüklerini ve her turu 2 buçuk saatte tamamladıklarını gözlemlemiş.
Günlerce süren bu yürüyüşte takılıp düşenler ezilerek ölmüşler. Bir kısmı ise yorgunluğa dayanamayarak canlarını yitirmişler.
Aralarında, başları dönüp yön güdüsünü kaybedenler ve onların peşlerinden gidenler de olmuş ve ölmüş. Ama uzmanların 'döner değirmen' adını verdikleri felaket olgusu, uzun vadede, hepsi yok oluncaya kadar sürmüş.
'Emergence' (Ortaya Çıkış)  adlı kitabında Steven Johnson bunu şöyle açıklıyor:
Karınca kolonisi genellikle içgüdüleri ile yaşamlarını sürdüren bir topluluktur. Ancak birey karıncalar kendi başlarına hiçbir şey bilmez ve yapamazlar. Topluluk, her işini içgüdüsel olarak yapar, yuva kurar, yiyecek bulur ve hayatta kalır. Ancak koloni veya bir parçası yönünü ve yolunu kaybettiğinde, yine içgüdüsel olarak birbirinin ardına takılır. Döner değirmende ölmeye mahkumdur artık. Çünkü döner değirmen hızlandıktan sonra, karıncaları bu ölüm dairesinden çıkarabilecek bir güç yok.

***

İşte biz de böyle yapıyoruz çoğunlukla. Sorunlar ve sıkıntılarda, haksızlık ve kötülüklerde Kapuçin maymunu bile olamıyoruz.  Nereye gittiğimizi tam bilemeden, döner değirmene takılıyoruz.
İtirazsız yola koyulmuş toplumun çoğunluğu. Birbirlerini, önlerindekileri takip ediyorlar.
En öndeki, ya yolunu kaybetmiş de, arkasındakileri bir ırmağa götürüyorsa...
Boğulmamak için, yok olmamak için, suya varmadan itiraz gerekir.
'Bu toplumda itiraz var!' diyorsanız, neden döner merdivende 'Yok oluş ırmağı'na doğru koşuyoruz?
Eğer varsa da itirazlar cılız. Durup, kafasını kaldıranın üzerinden geçiyor sürü...
İtiraz için son şansınız 10 Ağustos Pazar günü.