M.Ö. 4. yüzyılda Çin'in Lu eyaletinde Chuang adlı bir egemen, Han Dağı'nın Bilgesi Mu Sun'dan liderlik konusunda akıl ister. Halkının yarısı egemeni kabullenirken, diğer yarısı ise kendisinden nefret etmektedir. Mu Sun - Chuang buluşmasını izleyelim.

***

Chuang derdini anlattı ama Mu Sun'un ağzından bir tek kelime çıkmadı. Gülümseyerek, parmağı ile kendisini izlemesini işaret etti.
Birlikte uçsuz bucaksız uzun ve geniş Tan Fu Irmağı'na kadar yürüdüler. Irmağın kenarında uzun süre düşüncelere dalan Mu Sun daha sonra büyük bir ateş yaktı. Chuang'a ateşin önüne oturmasını işaret etti.

Chuang giderek büyüyen, öfkeli alevler, kıvılcımlar ve aşırı ısı ile çevresini tehdit eden ateşin önünde saatlerce oturdu.
Artık ateşin alevleri de dans etmekten iyice bıktıktan ve azaldıktan sonra ve günün ışıması ile birlikte Mu Sun, parmağı ile ırmağı işaret ederek ilk kez konuştu:
Şimdi neden başarılı olamadığını anladın mı?

Chuang utanç içinde başını önüne eğdi, 'Yüce bilge, üzgünüm ama senin bana vermeye çalıştığın ışığı kavrayamadım' dedi.
Mu Sun, 'Hatırla Chuang' dedi, 'Ateşin nasıl bütün gece öfkelendiğini, nasıl büyük bir güçle ve haşmetle yandığını, alevlerin kibirle dans ederek göklere nasıl tırmandığını ve boş gururla attığı çığlıkları hatırla...'
'Onun bu yakıcı gücü karşısında hiçbir vahşi hayvan, hiçbir ağaç duramazdı. O önüne düşen her şeyi yakıp yıkacak güçteydi.'
'Bir de ırmağı düşün' dedi bilge Mu Sun. 'Uzak dağlarda cılız bir çay olarak başlıyor. Bazen yavaş, bazen hızlı ama her zaman aşağı doğru sürekli akıyor. Hedef olarak daima aşağıdaki alanları alıyor. O alçak gönüllülüğü ile toprağın her çatlağını, her girintisini kucaklıyor. O kadar yumuşak ki, onu duyamıyoruz, elimizle tutsak hissedemiyoruz.'
'Ama bir de sonlarına bak...'

'O koskoca ateşten geriye ne kalıyor? Sadece bir avuç dolusu kül... Çünkü o sadece önüne düşen her şeyi yok etmekle kalmıyor, sonunda kendi gücüne yenik düşüp kendisini de yok ediyor.'
Mu Sun bu kez ırmağa döndü. 'Sessiz ve sakin ırmağın doğası ise ateşinkine hiç benzemiyor. O her zamanki gibi, durmadan akıyor, akıyor... Giderek daha geniş, giderek daha derin ve giderek daha güçlü oluyor ve sonunda okyanusla kucaklaşıncaya kadar herkese hayat veriyor.'
***
Mu Sun, Chuang'a can alıcı bir uyarı ile bitirdi:

Ülkeleri yöneten liderlerin de doğadaki güçlerden farkları yoktur. Kucaklayan yaşam kuyusu ateş değil, sudur. Ülkelerine bolluk ve huzur getirecek güçte liderler, ateş gibi kibirli haşmetli ve otoriter kişiler değil, su gibi alçak gönüllü ve iç dünyaları güçlü ve zengin kişilerdir. Nasıl bir lider olmak istediğine artık karar vermen kolay olmalı.
(Çinli Chan Kim ve Fransız Renee A. Mauborgne'un 'Five Parables -Beş İbret Öyküsü' başlıklı yazıları Harvard Üniversitesi İş İdaresi Okulu Yayını Harvard Business Review'de yayınlanmıştı.)

***

Mu Sun'un ateşle ilgili sözlerinden sonra neredeyse öykünün arasına girip, lafları bilgenin ağzına tıkıp, gözünüze gözünüze sokacaktım... Ama 2400 yıl önce söylenmiş bilge sözlerin arasına girmek haddim değil.
Sadece 'Ateş cısss!', 'Su ohhh' desem. Bu bile çok oldu.