Hepimizin hayatında kayıpları olmuştur. Çok sevdiğiniz evcil hayvanınızın, 90 yaşındaki dedenizin,  ilkokuldan arkadaşınızın, anne yarısı teyzenizin, hatta canınız ciğeriniz annenizin ya da güven kapısı dayanak dediğiniz babanızın, hayat arkadaşı biricik eşinizin, belki de canınızdan çok sevdiğiniz evladınızın kaybıyla karşılaşmış olabilirsiniz. Ardından da yaşanan derin bir üzüntü.

Yas tutma sevdiğinizi kaybedince yaşadığınız normal bir süreç. Önemli olan bu süreci sağlıklı bir şekilde atlatmak. Yoksa yas yerini depresyona bırakabilir. Herkesin ölüme verdiği tepki farklı olur. Fiziksel (mide ağrısı, halsizlik...), duygusal (üzüntü, öfke, suçluluk, şok, korku, ümitsizlik, çaresizlik...), davranışsal (yememe, uyumama, takıntılar geliştirme...), düşünsel (inanmama, unutkanlık...) tepkileri insanlar sevdiklerini kaybettiklerinde gösterir. Bunda elbette sosyoekonomik düzeylerin, eğitimin ve kültürün etkisi var. Örneğin Japonlar Tsunami felaketinde bile sessiz gözyaşları döktü kayıpları için. Amerikalılar cenaze törenini kokteyl havasında yaşar. Bizde ise kimi ağıtlar yakar, kimi şiddete başvurur doktora saldırır(!!!), kimi sessizliği tercih eder, kimi hiçbir şey olmamış gibi davranır. Peki bunun doğrusu ne? Ölenle ölünmez mi? Ağla ağla için açılır mı?

Aslında ölümü kabul etmek ölen kişinin yaşıyla, sağlık koşuluyla da ilgili. Çok yaşlı bir büyüğünüzün ya da uzun süredir hastalıklarla mücadele eden birinin ölümünde teselli bulabilirsiniz. "Keşke biz de o kadar uzun yaşasak, torunlarının düğününü bile gördü" der daha çabuk kabulleniriz. "Hastalıkla geçti günleri bak kurtuldu" lafları yine bize sevimli göstermeye çalışır ölümü. Oysa ani kayıplarda aynı hissleri yaşayamayız. Parkta oyun oynarken serseri kurşunla hayatını kaybeden küçücük çocuğun annesi, terörle mücadelede şehit düşen askerimizin eşi, trafik kazasında karşıdan gelen alkollü sürücünün hatası yüzünden canından olan adamın çocuğu ölümü kolay kabullenemez. Çünkü ani,  travmatik, beklenmedik ölümler insanlarda güvensizlik, haksızlık hisleri de doğurur ve yas süreci daha uzun, zorlu olur.

Yas tutmanın doğru yanlışı yerine doğal sayılan aşamaları mevcut.

1. Şok ve uyuşma: Genelde ölüm haberini ilk duyduğu zamanda verilen tepkidir. Kişi ne hissedeceğini ve ne düşüneceğini bilemez.
2. İnkar: Kaybın gerçekliğini kabul etmemek. Her sabah uyanınca "Kabus gördüm, aslında o yaşıyor" demek. Yoldan geçeni ölen yakınıza benzetip ona doğru koşmak gibi. Ya da tamamen yok saymak ki buna 'seçici unutma' denir. Oysa yas sürecinde üstesinden gelinmesi gereken ilk adım; ölüm olayının gerçekliğine inanmaktır!
2. Acı ve kederi yaşamak: Bunu yaparken; Kızgınlık; neden bırakıp gitti, neden sağlığına daha dikkat etmedi gibi sorular ve aslında yanınızda olmasını arzulamanızla ölene kızmak; bunu etrafınızdakilere yansıtmak. Çaresizlik / suçluluk; kendinizi suçlu hissetmek, keşke daha çok vakit geçirseydim, keşke kızmasaydım gibi keşkeler. Geri getirememenin verdiği çaresizlik. Adalet arama isteği, isyan etme, yalnızlık hissi de yaşayabilirsiniz.
3. Onsuz yaşama alışmak: Kabullenme; Ölümü önemsememek ya da umursamamak değil; gerçekliğinin farkına varıp başa çıkmaya çalışmak. Davranışlarınızı düzenleme: Günlük hayatın koşturması devam etmekte. Çocuk okuluna gidecek, bitki sulanacak, yemek yapılacak derken hayatınızın yeniden düzenlenmesi
4. Yeni ilişkiler kurabilme: Umut; Zamanla düşünüp hatırladıkça daha az acı hissedecek, gelecekte yine mutlu olabileceğinizi güzel günler yaşayabileceğinizi düşünüp yani geleceğe umutla bakmaya başlayacaksınız.  Kaybettiğiniz kişiyle olan duygusal bağın kopması sadakatsizlik gibi gelir başta. Ya da tekrar kaybetme korkusuyla yeniden çocuk sahibi olmak veya evlenmek istemeyebilirsiniz. Ama hayatınıza devam etmek kaybınızı unuttuğunuz ya da artık sevmediğiniz anlamına gelmez.
Sağlıkla kalın.