Ne kadar da benziyor günler, günlerimize. Birçok şeyin farkına bile varmadan dilim dilim tüketiyoruz zamanı. Günler, aylar, haftalar derken, göğümüzden geçen mor bulutlar gibi hızla geçip gidiyor ömrümüz. 3 gün önce yılbaşını kutladık. Her yıl olduğu gibi yeni yılın eskisinden daha iyi olması için dilekler tutuldu. Bilindik vaatlerde bulunuldu, sözler verildi. Aslında yaşamımızda takvimler ve sayılar dışında değişen hiçbir şey yok. Her ne kadar gün, ay ve yıllara bölünmüş olsa da yaşam bir bütün ve biz o bütünün birer parçası olarak yaşamaya devam ediyoruz. Sayılar, takvimler zamanla değişiyor ve unutuluyor. Varsın unutulsun. Biz o tarihlere sığdırdığımız anıları ve o tarihlerde yaşadığımız acıları unutmayalım yeter. Çünkü çok çabuk unutuyoruz. Çünkü çok çabuk unutturuyorlar, unutmamamız gereken şeyleri...
Gelin biz bugün yapay gündemleri bırakıp, bir parçası olduğumuz bütünün dünde kalan kısmında neler yaşadığımıza bakalım. Takvimlerde sadece bir sayı değişti diye sil baştan başlamadık hiçbir şeye; dün ne yaşadıysak bugün o yaşadıklarımızın üzerimizdeki etkisi devam ediyor ve etmeye de devam edecek. Devam edecek çünkü toplum olarak yaşadıklarımızdan ders almıyoruz. Acıyı da sevinci de paylaşır gibi yapıyorken 'ateş düştüğü yeri yakıyor' ve yanan yandığı ile kalıyor. Küllerin üzerini kapatıp, o ateşin neden düştüğü, tekrar düşmemesi ya da yeni canlar yakmaması için ne gibi önlemler almamız gerektiği konusunda hiç ama hiç düşünmüyoruz. Çok çabuk unutuyoruz. Çok çabuk unutturuyorlar, unutmamamız gereken şeyleri...

17 Aralık 2013, 13 Mayıs 2014, 6 Eylül 2014, 28 Ekim 2014 daha da çoğaltılabilecek bu tarihleri takvimde çok fazla geriye gitmeden ve sırayı bozmadan yazdım. 'Gördüğünüz bu tarihler size neyi hatırlatıyor' diye sorsalar, eminim birçoğumuz ilk anda bu tarihlerin ne anlama geldiği ya da neden önemli olduğu konusunda herhangi bir açıklamada bulunamayız. Peki ya bu tarihler bizim için neden önemli. Aslında tarihlerin bizim için hiçbir önemi yok. Bizim için önemli olan bu tarihlerde ne yaşadığımız, bu tarihlere hangi onulmaz acıları sığdırdığımız. Hani, 'çok çabuk unutuyoruz. Çok çabuk unutturuyorlar, unutmamamız gereken şeyleri' dedim ya, işte yukarıdaki tarihler o unutmamamız, unutturmalarına izin vermememiz gereken şeylerin takvimdeki izdüşümlerinden sadece birkaçı... 17 Aralık tarihi, ayakkabı kutularını hatırlatmalı mesela... 13 Mayıs en derin acıyı, kömür karası günleri, 301 canı, ateş düşen 301 ocağı hatırlatmalı ve bu acılara sebep olanları... 6 Eylül, asansör kazasında yitip giden 10 canı, her an ölümle burun buruna çalışan binlerce işçiyi hatırlatmalı... 28 Eylül, Ermenek'te maden ocağında tonlarca suyun altında can veren 18 madencimizi hatırlatırken aynı zamanda yaşadıklarımızdan hiç ders almadığımızı ve yine yeniden gözümüzün içine baka baka yalan söyleyen sorumluları hatırlatmalı... Çünkü çok çabuk unutuyoruz. Çünkü çok çabuk unutturuyorlar, unutmamamız gereken şeyleri...
 "...Hiç unutmam, hiç unutmam, hiç unutmam/diyor birisi yeniliyorum/hiç unutmam, hiç unutmam, hiç unutmam, hiç unutmayın/insan nasıl direnir başka/hiç unutma..." 
Turgut Uyar da aynı fikirde... Unutma!..