Çocukluğumuzun ve sonrasında çocuklarımızın şarkısı olduğunu biliyorum. Nasıl da severek söylerdik: Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan. Yalnızca şarkısı mı hatırlanır? Günlerce öncesinden sınıflarımızda hazırlıklar yapılır şiirler ezberlenir; ucuzundan, elverişlisinden günü anmalık giysiler hazırlanırdı. Dediğim gibi bizler küçükken büyüklerimizi, büyüdüğümüzde çocuklarımızdan dolayı bizleri de heyecanlar sarardı.
Peki, neydi bu 23 Nisan? Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı, Anadolu'nun bağrında yeni bir ülkenin doğuşunu belgeleyen bir gündü bu 23 Nisan.

***

Yüce Atatürk; daha Atatürk olmadığı 1927'de Gazi Mustafa Kemal kimliğiyle 15 Ekim-20 Ekim tarihleri arasında kesintisiz olarak 36,5 saatte 1919 Mayıs'ından 1927'ye kadar ülkenin geçirdiği tüm olayları tek tek belgeleriyle CHF (Cumhuriyet Halk Fırkası)'nın 2'nci kurultayında anlatarak nutuklaştırmıştır. Ben kişisel olarak "Nutuk"a ayrı bir önem veririm. Bildiğim kadarıyla hiçbir ülkenin tarihinde hiçbir ülke liderinin geçmişe ait olayları belgeleriyle açıklamasına rastlanmamıştır. Kendine olan güvenin tipik bir örneğidir "NUTUK". Hele o son bölümü yok mudur? Hani şu "Ey Türk Gençliği, birinci vazifen Türk İstiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet müdafaa ve muhafaza etmektir.   .......    Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur" diyerek biten son bölüm. İşte o son bölümü okurken ve yazarken içim titrer, ağlayasım gelir. O ne kadar büyük bir inançtır ki o satırlar yazılabilmiştir.
Yüce Atatürk; anılan bu NUTUK'ta TBMM'nin 23 Nisan 1920'deki açılışını son derece ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır. O günlerin koşulları içerisinde 16 Mart'ta dağıtılan Osmanlı Meclisi'nden gelecek mebusların nasıl da heyecanla beklendiğini, ayrıca başka illerde yapılan yeni seçimlerle belirlenen mebusların Ankara'ya ne zorluklarla gelebildiklerini tek tek açıklar. Ankara'nın ötesinde demiryolunun bulunmadığını gözünüzün önüne getiriniz. Her şeye karşın yeni mecliste yalnız İzmir'den, Manisa'dan değil Mardin'den de, Van'dan da ve hatta Hakkari'den de milletvekilleri bulunmaktadır.
Ancak; sıkıntılar yalnızca milletvekillerinin ulaşıp ulaşamayacakları noktasında değildir. Gene "NUTUK"tan edindiğimiz bilgilere göre yalnızca dış düşmanlar değil iç düşmanlar da tertipler ve isyanlar içindedirler. Tam da 23 Nisan günü 24'üncü Tümen komutanı Mahmut Bey Hendek'ten Düzce'ye isyan bastırmaya giderken isyancılar tarafından pusuya düşürülerek şehit edilir. Adapazarı asiler tarafından ele geçirilir 24'üncü Tümenin tüm subayları şehit olurlar, başsız kalan tümen esir edilir. Elbette; meclis açılışındaki sıkıntılar bu kadarla kalmamıştır. Bu yazdığım onlardan yalnızca biridir. Ama, özellikle Mustafa Kemal ve arkadaşlarının ülkeyi kurtarma amaçlarında bir sapma görülmemiştir. Paşamız her zamanki dirayetli tutumuyla ortamı istedikleri gibi bulmayan bir iki milletvekilini daha ilk oturumda kendi cephesine çekmeyi başarmıştır.

***

Geçmişte bu anlattıklarım yaşanmışken bizler; günümüzde neler yapıyoruz, neler beceriyoruz, hiç düşünüyor musunuz? 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın kutlamalarının yapımından vazgeçiyoruz. Bahane hazır: terör ve Şehitler. Mecliste resepsiyon bile yapılamayacak. Bilmiyorum belki baştan savma bir çelenk koyma ve Anıtkabir ziyareti ile geçiştirilip 23 Nisan da unutturulma yoluna girecek. Salam politikasının yeni uygulaması Cumhuriyetin tüm değerleri tek tek yok edilegelmekte. Stadlardan, alanlardan Atatürk adı silinirken, heykelleri depolara yerleştirilirken ders kitaplarında ulusal kurtuluşun tüm ayrıntıları yok sayılırken Atatürk Cumhuriyetinin bayramları da bu kıyımdan paylarını elbette alacaklardı. 19 Mayıs'lar, 30 Ağustos'lar sıfırlandı, sıra 23 Nisan'larda. İlginçtir; varlığını 23 Nisan'a borçlu bir meclisin başkanı bile bu hileli düzenin parçası ve belki de modaratörü olabiliyor. Bu neye benzer bilir misiniz? Hani bazıları vardır ailesini reddeder, soyadını reddeder ya işte ben şimdiki meclis başkanını onlara benzetiyorum. Neylesin? Sanırım emir büyük yerden gelmiş olmalı.

***

Ben bu yazımı kafamda şekillendirirken Cuma günü sabahında vapurdan gelip Kemeraltı'na doğru yürüyorum. Vilayet binamızın önünde bir platform kurulmuş hoparlörler sonuna kadar açık ilahiler okunmakta. Birden kafama dank etti. Öyle ya: "Kutlu Doğum Haftası" başlamaktaydı. Müslüman bir ülkede Hz.Peygamber'in (SAV) doğumunu Hicri Takvime göre "Mevlid Kandili" olarak kutlayalım doyamadık bu doğumu bir de miladi takvime göre "Kutlu Doğum Haftası" hem de hafta olarak bir daha kutlayalım(!) Bilemiyorum, İslam'ın hangi anlayışına sığacaktır bu uygulama? Yoksa, bunu paralelciler getirmiş olmasınlar?
Bana kalsa bir gazeteyi dolduracak kadar da yazabilirim. Neylersiniz, o denli bencil değilim. Esenlikle kalınız...
TÜRKÇE İÇİN ÖZEL EK:
Eşortman değil EŞOFMAN (TDK TÜRKÇE SÖZLÜK Sh.826)