Dünya tarihinde yaşanıp da sırları henüz çözülememiş yığınlarla olay vardır. Aradan bunca seneler geçtikten sonra bile tam sırlarına erişilememiştir.
Dinlerle ilgili olup kutsal kitaplarda anlatılanları bir ölçüde kenara koyuyorum. Nedenine gelince; hangi dinden olurlarsa olsunlar bir çok kişi tarafından tabu derecesinde algılanan dinsel metinler üzerinde gerçek anlamda tereddüt yaratacak düşünceleri yazmaya kalkmak hem yazma amacımızın dışında kalır hem de ta ezelden beri sonuçlanamamış ve belki de asla sonuçlanamayacak konulara el atmak olur.
Ne diyerek başlamıştık? Yaşanmış bazı tarihsel olayların gerçek sırlarını tam olarak bilememekteyiz. Belki daha eskilerden de örnekler verebiliriz. Hoşgörünüze sığınarak söyleyeceklerimizi Julius Sezar'dan başlatalım. Bu konuda bilirsiniz bir de espri vardır. Sezar, Brutus'a "Sen de mi Brutus" dememiş de "Sende mi Brutus" demiş. Yani Sezar'ın kendini korumak için sakladığı bıçak, güvendiği evlatlığı Brutus'da imiş, Sezar onu istemişmiş. Elbette; bu yazdıklarım işin esprisi ve belki de "de"lerin ayrı yazılmasının getirebileceği farklılığı yansıtmaya yönelik örneklerden birisi. Ama; benim sormak istediğim başka, Sezar, bize öğretilen tarihlerdeki gibi gerçekten ihanete uğramış mıdır?
İstanbul'un fethi; tarihçilerin bize anlattıkları gibi mi olmuştur? O kadırgalar; Dolmabahçe Meydanından Elmadağı'na oradan da Kasımpaşa'ya nasıl taşınmışlardır. Halep ordaysa arşın da buradadır hadi şimdi aynı yolla bir sandalı oralara taşımaya kalkalım. Hem; ayrıca o Haliç'in ağzına gerili zinciri gözünüzün önüne getirin o zincir hangi bucurgatla gerilir, ötesinde nasıl gergin halde tutulur?
Yakın tarihimizde 31 Mart Vakasının sırları henüz çözülebil midir? Olaylar nasıl ve hangi yönde gelişmiştir de "Hareket Ordusu" Selanik'ten İstanbul'a gelmiştir? Var mıdır tam olarak açıklaması?
Birinci Dünya Savaşı gerçekte veliaht Franz Ferdinand'ın ölümü üzerine mi başladı, yoksa başka sebepler de var mıydı?
Savaş sürerken Rusya'da Komünist devrimin kıvılcımları parlıyordu. Ordu'da birlikler isyan etmişler kaos ortamı yaşanmaktaydı. Bütün olanlar içinde sonuç alabilmek için bir lider gerekliydi. Stefan Zweig; "Yıldızın Parladığı Anlar" adlı kitabında olanları çok güzel yansıtır. Akıl almaz bir olay yaşanır ve sırrı henüz açıklanabilmiş değildir. Devrim lideri olacak Lenin; sürgünde olduğu İsviçre'den kalkıp zırhlı trenle Alman işgal bölgesinden geçerek Rusya'ya nasıl ulaşmıştır?
Pearl Harbor baskınından Amerikalıların gerçekten haberleri yok muydu? Neden eski ve modası geçmiş gemilerini limanda bıraktılar da modern gemileri ile uçak gemilerini baskından kurtarabildiler? Bir yanda gerginliğin en uç noktada olduğu, savaşın acımazsızca sürdüğü günlerde Amerikan askeri istihbaratının Japon donanması ve hava gücünün neredeyse on gün süren hareketliliğinden haberdar olmaması olası mıdır?

***

Şimdi bizim de bir "15 Temmuz" darbe girişimimiz var. Şükürler olsun ki demokrasimiz kurtuldu. Allahtan bizim eniştemiz (!) vardı da haberimiz oldu. O karışıklık içinde Cumhurbaşkanlığı uçağımız bütün teknolojik hileleri kullanarak Marmaris'ten İstanbul'a gidebildi.
Bu; 15 Temmuz olayı için çok yazılar yazıldı. Gene de kafalara takılan gerçek sorulara tam olarak yanıt alınamadı. Bu konuda; Emin Çölaşan'ın 15.09.2016 tarihli Sözcü Gazetesindeki yazısı ile Hürriyet Gazetesinde Yalçın Bayer'in "Yeter Söz Milletindir" başlıklı yazısında CHP Milletvekili Hüsnü Bozkurt'tan naklettikleri bilgiler çok ilginçtir. İlgi duyacak okurların bu konularda daha geniş araştırma yapmalarını öneririm.

***

Anlayabildiğim kadarıyla ; bu 15 Eylül'ün sırları galiba sonsuza dek sürüp gidecek. Bilemiyorum, bence demokrasimiz mi kurtuldu yoksa tam tersine  gerçek bir siyasal darbe mi yapıldı? Şu anda olanlara bakılırsa işin içinden çıkılamaz durumdayız. Gerçekten öyle; eskilerden beri "At izi it izine karışmış" sözü boşa söylenmemiş olmalı.

***

Neylersiniz? Gene de diyeceğim ki; bu arada güzel bir başlangıç yaşadık, bundan böyle 15 Temmuz tarihi bayram olarak kutlanacak. Haydi ben de bir hatırlatma yapayım, gelişmelerde benim de tuzum bulunsun; bayram olarak kutlanacak başka gün önerilerim  var. Örneğin Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ülkemize gerçek demokrasiyi(!) müjdeleyen 3 Kasım 2002 tarihli seçim zaferi günü de bence bayram olarak kutlanmalı. Benden şimdilik bu kadar, belki gelecek yazıma kadar yeni yeni müjdeli tarihler de bulabilirim. Çalışacağım, söz.
Esenlikle kalınız...

TÜRKÇE İÇİN NOT
Kitapevi değil KİTABEVİ (İlginçtir bu kitapevi kelimesine bir kitabevi ilanında rastladım).