Yaşamı bir nefes, umudu cennet olan bir derviş, çook zengin bir şehzadeye rastlamış bir çöl çadırında.

Değerli kumaşlardan yapılmış çadırın çevresinde dolanıp, çadırı ayakta tutan kazıkların bile som altından olduğunu hayretle görmüş.

Derviş, girmiş şehzadenin çadırına ve selamlamış. Sadeliğin hikmetini savunan sözler söylemiş, öğütler etmiş. Özellikle de altın kazıkların anlamsız ve değersizliğini, bunların ahirette hiçbir şey ifade etmeyeceğini anlatmış. Sadeliğin en büyük nimet olduğunu, ancak bu şekilde düşünenlerin cenneti hak ettiğini de eklemiş.

Şehzade, dikkatle dinledikten sonra ayağa kalkmış ve dervişin elini tutmuş. 'Bre derviş' demiş, 'Haklısın... Sözlerin bana öğle güneşinin parlaklığı ve akşamüzeri esintisinin serinliği gibi geldi. Gel birlikte her şeyi bırakıp kutsal topraklara gidelim. Cennete hazırlanalım.' Kaftanını atmış ve arkasına bile bakmadan koyulmuş yola şehzade...

Derviş, böyle zengin bir şehzadenin, bu kadar çabuk ikna olabileceğine inanamadığı için, arkasından bağırmış.

'Şehzadem, gerçekten ciddi isen, çok mutlu olurum. Bekle beni. Hemen gidip cübbemi alıp geleyim şuracıktan.'

Şehzade geri dönüp gülümsemiş. 'Bre derviş' demiş, 'ben servetimi, atlarımı, altınlarımı, çadırımı, hizmetkarlarımı, sahip olduğum her şeyi bıraktım. Sen ise cübbeni bile geride bırakamıyorsun!'

Derviş, 'Ya sen', demiş 'şehzadem. Bu kadar servet bir tarafa, hiç olmazsa kaftanını almadan nasıl gidebiliyorsun?'

'Koca derviş' demiş şehzade, kulağına fısıldar gibi. 'Biz altın kazıkları toprağa çaktık, kalbimize değil...'


***

Malum öyküdür. Çok kere, değişik şekillerini duymuş ya da okumuşsunuzdur.

Nereden takıldı aklıma?

Hatırladım. Erdoğan geldi ya İzmir'e.  O bu öyküde hem derviş, hem de şehzade. Şehzade gibi altın kazıklarını çakmış bu dünyaya ama cübbeli derviş gibi de hiçbir şeyden vazgeçemiyor.

'Şehzade görünüşlü sahte derviş' diye özetlesek.

Altın Kazık Partisi'ni destekleyenler ona oy verecek. Bizim oyumuz ise Cumhuriyet Hedefleri Partisi'nin çadır çatısına.