İnsan çektiği acıyı bir mutluluğa ulaştırmak/bağlamak ister. Eğer bunu yapamazsa katlanamaz dünyanın mahkûmiyetlerine.
Öldü diyelim oğlun/ kızın, kanserden. Yaşı bile yok daha, o kadar genç yani. Gerçi anne baba için kaç yaşında olursa olsun evlatları hep daha çocuk, hep daha bebek...
Geldi, vurdu diyelim başına bu felaket, göz pınarların değil sadece, için de kurur. Bir daha yeşertemezsin.
"Sınav" derler hemen, "Sabır" derler. "Bak" derler, "O şimdi cennette, o daha günahsız melek,  o şehit... "
Duyunca o sözleri mutlu olmazsın belki ama durulursun, "inşallah amin" dersin, çaresizlik içinde, gönülden. Seni vahşi bir hayvana dönüştüren tarifi imkânsız büyük acı; iflah olmaz bir isyancıyken sen, tüm yaratılanlara ve yaratanın kendine, duyunca bu sözleri sakinleşirsin.  
Ağlaman azalmaz ama artık ağlarken haykırmaz, bağırmazsın. Otursan, belki günlerce süzülür gözyaşın yanağından da göl olur ayaklarının dibinde, sesin çıkmaz.
Kapatır vücudun kendini, beynin kontrol altına almak ister seni, uyuşursun.

*

Yetiştirirsin oğlunu/ kızını büyütürsün. Çeker gider hayatını kurmak ya da okumak için, istemesen de kabul edersin, burnunun direği sızlar da tutamazsın kolundan gitme diye, anca dudağını ısırırsın... Doğanın kanunu, Allah'ın emri gibi kabul edersin.
İlk kelimelerini hatırlarsın bazen o uzaktayken, dalıp geçmişe gidersin. Küçücük ağzının içindeki yampirik dişlerin arasından saçma sapan dökülen kelimeler...
Biriciğinin, kalbinin bir kuş kadar hızlı çarptığını hatırlarsın; heyecanlı heyecanlı anlatırdı derdini yükselip alçalan incelen kalınlaşan sesiyle: "düşünce kafası kırılmış doktor da iğne yapmış" derdi mesela. Düşünüp bakarsın. O güzelin dünyasında en çok korkulan, en büyük tehlike küçücük bir iğne. Tek güvendiği de sensin. Düşse seni çağırır, pantolonunu giyemese sen, çıkamazsa masaya sen...
Parmağı kesilip kan aksa, dizini vurup morarsa dünya başına yıkılırdı hatırlarsın ki hala da öyle...

*

Sonra haberi gelir.
"Başınız sağolsun" der mesela oğlunuzunki gibi üniforma giyen biri. "Uçağı düştü, şehit oldu".
Ya da
"Kızınız" der, başını öne eğer de ötesini söyleyemez. "Ne oldu kızıma" diye yapışırsın yakasına! "Ölmüş" der. "Cesedini bulmuş ekipler"
Sizin için artık bitmiştir hayat. Ne güneş, ne bulutlar, ne mavi deniz, ne geçim derdi, ne geride kalanlar...
Sonsuza kadar yaşayacağınız kara kışınız başlamıştır.

*

Özgecan'ın katlinin üzerinden on gün geçti geçmedi...
Özgecan'a şehit dendi. Sonra biri, "Tüm öldürülen kadınlar şehittir" dedi. Öteki çıktı dedi ki: "Eğer öldürülen kişiden kan akarsa ya da ölen kişi hastalık gibi bir sebepten uzun süre acı çektiyse, o kişi de şehittir".
Bu aptal tartışmalar sürerken 4 kadın cinayeti daha yer aldı medyada. Haberlere girmeyen ama istatistiksel hesaplamalara göre 10 günde öldürülen kadın sayısı 50'ydi.
"Şehit" 50 kadın.

*

En son dün, Elbistan'da 40 gün önce boğazı kesilerek öldürülen Türkan'ın cesedi, terk edilmiş bir binanın bahçesinde bulundu. Çöpmüş gibi bir çuvala konulmuş, gömülmüştü.
Katil, ifadesinde tecavüz etmek istediğini ancak bunu yapamayınca da öfkelendiğini!  O öfkeyle de kadının boğazını kestiğini söyledi.
Kurnaz bir avukat bulursa! Bu boktan adalet sisteminde, cesedi çuvala koyup gömdüğü için indirim istemeliydi! Nihayetinde vahşi hayvanlar; kurtlar kuşlar cesedi yemesin diye gömmüştü.
Türkan'da şehit sayılacaktı...

*

Yine dün, 1970'lerden kalma, gelişmiş ülkelerin ellerinden uzun zaman önce çıkardığı 2 aynı tip uçak havada çarpıştı. 4 civanımız gitti.
Ben, haber programlarının bu acı haberi duyurduğu anda Yılmaz Özdil'in "Beraber Yürüttük Biz Bu Yollarda" isimli son kitabında tam olarak şu satırları okuyordum: "BDP milletvekili Sırrı Sakık, "yolsuzluklar çok da umurumuzda değil, hazinenin bekçisi değiliz, çalınmasın da F16 mı alınsın" dedi. AKP'yle BDP arasındaki gizli kapaklı sözleşmenin itirafıydı. Sen bana dokunma, ben de sana dokunmayayım'dı".
Tesadüflere inanmayacak kadar büyümüştük.

*
Ana babaların duymak istemedikleri en kötü haber, onlara gitmeye devam ediyordu.
Bizler polislerin bile silah taşımadığı bir ülke hayal ederken, atkı taktı diye öldürülebilmesi için çocuklarımız, "güvenlik" adı altında yasalar çıkartılıyordu.
Bunların aldıkları her nefes, çocuklarımız öldürüleceğine dair kara haberlere işaret ediyordu.

*

Ve Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan kişi, 4 pilotun cenazesine gitmek yerine, dünya tarihinin en büyük yolsuzluklarından birinin merkezinde olan, oğlunun başkanı olduğu Vakfın tesis açılışına gitti...
Ailecek,
Şehitlerimize Allah'tan rahmet,  TÜRGEV'e bağışların devamını diliyorlardı.