15 Ağustos 2014 tarihinde bu sayfada, AKP'nin geçen 12 yılda devasa büyüyen bir şirket olduğunu ve bu mega şirketin majör hissedarının da RTE olduğunu yazmıştık.
Bu şirketin en önemli özelliğinin, piyasa sisteminde eşi benzeri az görülen bir kâr payı dağıtım mekanizması olduğunu da söylemiştik, ABDullah gül'ün Cumhurbaşkanlığından sonraki kaderinin ne olacağına dair tartışmalar sırasında.

Ayrıca kâr payı dağıtım mekanizmasını bozmayı hedeflemezsen, alternatiflerini koymazsan ve bu şirketin oynadığı dağıtım oyunundan daha kârlı bir dağıtım oyununun oynayabileceğini: mevcut sistemde "kazan kazan" modelinin uygulandığını ancak bu "kazan kazan"da, bir tarafın tonla diğer tarafın gramla kazandığını, bunun böyle devam etmesinin zorunlu olmadığını, herkesin kilolarca kazanabileceği başka bir sistemi kurmanın mümkün olduğu ve bu mümkünün de ancak ve ancak kendi iktidarınla gerçekleşebileceğini küçük pratiklerinle ortaya koymadığın zaman, değil iktidar olmak iktidar alternatifi bile olamayacağını defalarca ve defalarca söyledik.
Eski siyasi retorik dahilinde yukarıdaki cümleyi özetlersek hakça paylaşıma inanmış yeni insanı yaratamazsan, istediğin kadar partinin önüne arkasına "yeni" koy, yetmezse yepisyeni koy, bir cacık olamayacağını söyledik. Değerli dostumuz Ercan Geçgin üşenmedi kitap yazdı "AKP'nin Şirket Rejimi" diye...

*

Asırların lideri, duble yolların fatihi RTE, geçen gün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin "Anonim Şirket"ler (A.Ş.) gibi yönetilmesi gerektiğini söyledi.  Demek ki 7 Haziran Seçimleri sonucunda, memleketteki sandık manzarası yine ampul turuncusu olursa, ülkenin adı Türkiye Anonim Şirketi olarak değiştirilebilir. Elbette bu yeni şirketin CEO'su ve aynı zamanda patronu RTE olacaktır.
RTE aklı sıra bu imalarla, "Başkanlık Sistemi"nin "ne gadder" büyük bir ihtiyaç olduğunu anlatıyor ve Cumhurbaşkanlığı yeminini hiçe sayarak, milletin huzurunda devlete karşı verdiği sözün aslında bir palavradan öte olmadığını ispatlıyor dolayısıyla vatandaştan kendi çıkarlarını gerçekleştirecek AKP için oy istiyor.
İnsan düşünmeden edemiyor...  "Yahu" diyorum içimden "şu Mustafa Kemal'de hiç akıl yok muydu da şakkadanak başkan olabilecekken hatta ne başkanı! Sultan/ padişah ve hatta halife olabilecekken, gitmiş başvekillik koymuş; cumhurbaşkanlığı koymuş, tüm yasama yetkisini parlamentoya vermesi yetmemiş, yürütme organını hiyerarşik olarak birçok kişiye dağıtarak parlamentoya da onun denetim görevini vermiş falan..." Yokmuş demek ki! Çünkü Atatürk'ün böyle bir aklı olsaydı, yaşadığı dönemde tek vecizesi ODUN olan bir cumhur başının aklına gelen bu müthiş, kurtarıcı/çığır açıcı; Türkiye'yi 26. ya da bilemedin 25. Yüzyıla fırlatacak bu yönetim şekli Paşa tarafından da bulunabilir, ta! o zamanlardan başlanabilirdi memleketin pazarlamasına, vakit kaybedilmezdi.
Bir de örnek veriyor RTE  Amerika'dan Meksika'ya... Benim neyim eksik demeye getiriyor, haklı da. Öldürme emri verdiği çocuk sayısında eksiği yok fazlası var. Tapelerdeki para miktarına girmiyorum bile.
Tek derdi vatan millet olan, motorsuz uçakta pilot koltuğunda gözlükleri ve montu üzerinde olmak suretiyle, kalkışa hazırım pozu veren RTE, bu ülkenin patronu olmak istiyor şimdi. Bir nevi yeni köyün neo- aga'sı. Köy dediğim köyden beter hale gelen Türkiye Cumhuriyeti. Köy Farsçada kuytu, çukur anlamında...
Aga deyince Şener Şen'in bu roldeki replikleri hatırıma geliyor... Mesela " De Si...r lo! Git bu köyden, Kovirem seni" falan.

*

Şirket, yani kâr amacı güden kuruluş. İster komandit olsun ister holding... Ama işin acı tarafı, RTE'nin vizyonu, holding bile değil,  A.Ş.
Mütevazi bir adam değil mi RTE? Değil.
Çünkü RTE'nin iktidarın herhangi bir şekilde paylaşılmasına tahammülü yok. Holdingler riskli... En güzel şarkıyı o çalacak, en iyi kızı o alacak, en iyi dalgıç o olacak, en uzağa o gidecek...

*

Bakıyorsun mavi atlas üzerine yayılmış kahverengi topraklar üzerinde kurulan devletlere ve onların yönetimlerine, şirket gibi hele hele anonim şirket gibi yönetilen tek bir tane devlet yok.
Bu öneri RTE'ye ait. Yani kocaman dünyada on binlerce yıllık insanlık tarihinde, kapitalizmin 300- 400 yıllık tüm dönemlerinde geçen uzun yıllar boyunca, bunu düşüne düşüne bir tek RTE düşünmüş. Devleti şirket gibi yönetmek!
RTE'nin her konuda muhteşem fikirleri var layığını teslim edelim ki, bu dâhiyane fikirlerini halkıyla paylaşmaktan mutlu oluyor. Tek başına ilim yayıyor; adeta ampulün içindeki volfram teli, kendini kor edip ışıyor milleti için.
Mesela bir bakıyorsun bir gün Soma'da madencilere ölme ve dayak yeme teknikleri dersi veriyor, sonra başka bir gün bir bakıyorsun avcunu içine ampul tutuyormuş gibi yapıp, elini sağ memesinin hemen altına götürerekten "çeken bilir" der gibi anlatıyor kadınlara, hamilelik sürecini, doğumu ve çocuk sayısını. Başka bir gün taksiciye sürücülük dersi veriyor ve bunun için para bile almıyor... Sonra bir bakıyorsun ertesi gün, atlamış makinist koltuğuna Ankara İstanbul arasında mekik dokuyor. Herkes kendisini muhafazakâr tutucu falan sanıyor ama o değişen dünyaya ayak uyduruyor. Mesela "Sayın Apo"suyla görüştüğünü iddia edenin şerefsiz olduğunu söylüyor bir gün, ertesi gün bakıyor dünya değişmiş o da değişiyor, neredeyse görüşmeyen şerefsizdir diyecek... O kadar açık ki değişime kendisinden bizzat duymadık ama takım arkadaşları terörist başını barış elçisi ilan etmek üzere ve ekipçe Nobel Ödülü alma taktiklerini öğretmek istiyorlar eski katil olan yeni sevgililerine.
Mesela, ODTÜ Elektrik Elektronik mezunu, Bilkent'te ve Johns Hopkins Üniversitesi'nde iktisat dalında bir tane yetmemiş, iki tane yüksek lisans yapmış o da yetmemiş tekrar dönmüş Bilkent'e iktisat doktorası yapmış, öğretim üyesi olmuş, doçent olmuş, Merkez Bankası Başkanı olmuş adama iktisat dersi veriyor: "Faiz sebep, enflasyon neticedir, bunu öğrenmeleri lazım" vs diye...
Arkadaşlar bakın kaç oldu söylüyoruz, anlamıyorsunuz. Bu sizin sandığız gibi densizlik/ hadsizlik/ her işe burnunu sokma falan değildir. Diktatörlük falan hiç değildir. Bu müdahillik yaklaşımı pek muhterem ve aynı zamanda sayın da olan Cumhurun başının fıtratında vardır. Bir nevi Neo Aga olmanın gereğidir.
Yoksa Doktor Mustafa Altıoklar'ın koyduğu teşhis gibi "Narsistik Kişilik Bozukluğu" falan değil. Lütfen yani.