Dante, İlahi Komedya'sında cehennemi dünyanın merkezi olarak kabul eder. Bu kabul, cehennemi dünyanın çekirdeği olarak görse de biz, bir eğretileme olarak kabul edebiliriz bu sözü: "Cehennemin merkezi dünyadır".
Ortaçağın tam göbeğinde, 1300'lü yıllarda Dante'nin tasarladığı cehennemin duvarları ahlak taşlarından döşenmiştir ve aşağıya doğru indikçe daha büyük "günah"lar için ayrılmış katlardan oluşur. Bu katlarda tek istisna ve cehennemin ışık gören tek yeri cehennemin birinci katı olan Limbo'dur. Limbo'da ceza çekmeye mahkûm edilmişlerin tümü Hz. İsa'dan önce dünyaya gelmiş olanlardır. Vaftiz edilip arındırılmadıkları için günahlarının cezasını çekmektedirler (Bunun 1300'lü yıllar düşünüldüğünde son derece merhametli bir yaklaşım olduğu görülür. İslamiyet şuan bile dünyaya/ insanlığa katkı sunan mesela elektriği ya da kuduz aşısını bulan adamın Müslüman olmadığı için cennete gitmeyeceğini/ gidemeyeceğini ileri sürer).

Cehennemin katları derine gittikçe ve cezalar/ azaplar daha da büyür. İkinci katta ceza çeken kişiler Şehvet düşkünü hedonistlerdir. Üçüncü katta Açgözlü/ Obur olmaları nedeniyle buraya gönderilen insanlar bulunur. Dördüncü katta Cimriler ve Savurganlar yatar. Beşinci katta Öfke mahkûmları... Altıncı katta Sapkın/ Sapıklar, derin ve üzerleri açık mezarlarında sonsuz bir acıya terk edilmişlerdir. Yedinci katta Saldırganlar, Katiller ve Kendi Canına kıyanlar sonsuz acı denizinde yüzer. Sekizinci kat, on hendekten oluşur. On farklı günah burada cezalandırılır. Çapkınlar, Dalkavuklar, Din Sömürücüleri, Büyücüler ve Medyumlar, Kumarbaz ve Rüşvetçiler, İkiyüzlüler/ Riyakârlar, yılanların tekrar tekrar sokarak öldürdüğü sonra yine canlanan ve yine yılanlarca sokularak öldürülen Hırsızlar, Hıristiyanlık dışında başka dinler getirme/ yayma derdinde olanlar, Simyacılar ve Devler bu dairedeki kuyularda cezalarını çeker. Cehennemin dokuzuncu katında ise iyiliğe, vatanına ve yaratıcısına karşı ihanet edenler bulunur. Bu kişiler şeytanın dişleri arasında çiğnenmeye mahkûm edilmişlerdir.
Dante'nin cehennemini diğer cehennemlerden ayıran en önemli özellik, dini ibadet zorunluluklarını yerine getirip getirmemenin cehennemde ceza çekilmesiyle ilişkisinin olmamasıdır. Yani kimse içki içti, fuhuş yaptı, günah çıkarmadı diye gönderilmez oraya ama hırsızlık yaptı diye biri, günah çıkarsın ya da çıkarmasın, af dilesin ya da dilemesin Tanrı'dan hop sekizinci katta kendisine rezerve edilen çukura gider.
Tüm cehennemler gibi kötü adam olmayın demeye çalışır Dante'nin cehennemi ama:

*

Charlie Hebdo'ya düzenlenen katliam saldırısından sonra kısa süreli bir şok geçirdi tüm dünya.
Beynin ve vicdanın kirlenmediği bir durumda, öldürmeye çalıştığı sineğe bile acıyabilecek insanların kanları, o katliamı gördükten sonra hala donuk (Terör üreten ülkelerin liderlerinin oynadığı parodiyi bir kenara koymak ve ayrı değerlendirmek lazım).
Fakat kamplaştırma uzmanları, öldürülen kişilerin kanları henüz rezervuarlara ulaşmadan çalışmaya başladı: Bu seferki tema, ölülerin yarıştırılması.
Bir grup "ama"lı cümleler kurdu önce. "Bu çok korkunç bir olay ama! Onlar da peygambere hakaret etmemeliydi" vs. İşte bu cümle beklenen işaret fişeği oldu.
Hemen ardından fitne hücreleri ışık hızında canlandı. "Şurada bu kadar, burada şu kadar, orada kaç bin tane Müslüman öldürüldüğünde neredeydiniz!?" salataları doğranmaya başlandı. Biz katliam diyorduk, buradaydık; siz neredeydiniz? Siz neden bu kadar örgütlü olamadınız? Bu soruyu kendinize neden sormuyorsunuz? Neyse.

*
Bir acı üzerinden, başka acılar kıyaslandı. Oysa insan, sadece insan olabilseydi bu acıların hiçbiri yaşanmayacaktı.
Bu ölü yarışının kazanını olmadı. Öldürülenlerin bir kısmı daha çirkin saldırdı, öldürenler doymadı başka birilerini daha öldürdü; sonra ölenlerin devletleri, öldürenleri öldürmek hesabıyla başkalarını öldürmek için karar aldı ve bu döngünün hiçbir yerinde "zenginlik kaynaklarına erişim/ulaşma/kontrol etme derdi bulunmuyordu"
İnsanların zihinleri ve kalpleri aynı fizyolojik ve biyolojik görünümleri gibi mutantlaştı.
Hatta bazı utanmazlar, bu ölü yarıştırma olayını getirip PKK'ya verilen şehitlere dayandırdı. Elma ile armutlar değil sadece şeftali ile koltuklar, çiçeklerle bardaklar bile toplanır oldu bu ülkede.
Ve birileri çıkıp, toplumun ayrıştığını, bölündüğünü, tahammül gücünün kalmadığını, patlamaya hazır bir bomba gibi tüm kesimlerin gerildiğini söyledi, yine.

*
Türkiye sosyolojisinin muhtemelen ilk 3 listesine girebilecek önemli düşün adamlarından Kadir Cangızbay, insana ilişkin şunu söylüyor bir konuşmasında: "Toplum, düdüklü tencere ya da buhar kazanı değildir. Altını/ ateşi ne kadar kızdırır/ açarsan o kadar basınç yapacak yani mekanik olarak patlayacak da değildir. Tam tersine o ateşin etkisiyle erir, sıvılaşır toplum; solucan gibi olur. Toplumda bu kadar ahlaksızlık, hukuksuzluk, güvensizlik, örgütlenememe, cinayet, katliam, hapis insanların korkutulması gibi durumlar varken, bunlar insanların "yeter artık" diyeceğinin garantisi olmayıp tam tersine insanı daha da ezik- cıvık- sıvı; bir böcek haline getirip; güçsüz durumda bulunanın kendinden daha güçsüz olana saldıracağını garanti eder"
Kadir Hoca aslında bu cümlelerle, çelişkinin keskinleşmesi ile devrime gitme hayallerini yıkıyor hem de bu saatten sonra bir arada yaşayabilmek için ödenecek bedelin çok büyük olacağını söylüyor. Çok kayıp eşittir çok bedel.
Bu yaklaşıma göre artık şimdi her şey, daha kanlı olacak da nereye kadar?

*
Memleket dâhilinde hangi taşı kaldırsan hırsızlık, cahillik, rüşvet, yalan kısaca aldatılmışlık ve acı çıkıyor altından.
Bu durumun, kültürel dokunun değişmesiyle yakından bir ilişkisi var. Ölenlerin ardında kalıp yaşamına devam eden ve ölenin cennete gitmesini isteyen, onu cennete gönderen kişiler, cenneti hep iyi adamların gittiği yer olarak kabul ettiler yüzyıllar boyunca, bu topraklarda.
Kötüler ise Cehenneme uğurlandı kalanlar tarafından. Kötü olmak için "kötü" olmak yani çevresine zarar vermek yeterliydi.  Artık bu algı değiştirildi/ değişti. Cennete gitmenin referansı nihayetinde belki yine "iyi adam" olmak ama iyiliğin içeriği, dine/ ibadete dayalı davranışlara indirgendi.
Yani, ne kadar namaz kıldın? İçki var mı? Alkol aldık mı? Fuhuş yaptın mı? Zina mina?.. Bu sorulara verilen yanıt,  adamı iyi adam yapar oldu. Yoksa çalıp çırpması, hak yemesi yutması vs. artık hikâye! Bu yeni yaklaşımı bir de ekonomik çıkar ağlarıyla donattıklarından kişi bir defa içine girince çıkamaz oldu.  Dolayısıyla çarkın içine girmeyen de kötü adam.

*
Yoksa başka nasıl mümkün olur, öldürülen çocuklar arasında ayrım yapıp, Mısırdakine hüngür hüngür "ağlarken" kendi ülkesinde öldürülen 15 yaşındaki çocuğa "oh olsun" demek!

*
Yeni bir toplum hayal etmek gerek. Yeni bir dünya...
Ya da "Cehennemin merkezini" terk edip gitmek.
Çünkü artık, insanlık öldüğü için ölüler yarıştırılıyor.