Törenler yapıldı, şehitler son yolculuğuna uğurlandı. Şimdi?
Herkes normal yaşamına döndü. Peki şehit ailesi?

* * *

Helikopter kazasında 17 askerimizin şehit olması sonrasında her birinin yaşam hikayeleri hepimizi derinden etkiledi.
Medya bir ara şehit haberlerini manşetten verip vermemeyi tartışmıştı. Sonra her şehidin bir sayı değil de bir hayat olduğu, her birinin bir ailesi olduğu gerçeği öne çıktı ve yarım kalan hayatları aktarılmaya başlandı. Her yarım kalan hayatla bizim de hayatımızdan bir şeyler yarım kaldı.

* * *

Önceki gece Show TV "Nefes. Vatan Sağolsun" filmini yayınladı. Sinemada da izlemiştim. Defalarca internetten de. Dağda yaşananları bilemiyoruz. Ancak orada bulunmuş askerlerin terhis olduktan sonra anılarını hikayeleştirirlerse öğrenebiliyoruz. Nefes filmi de Güneydoğuda Irak sınırına yakın bir karakolda görev yapan bir subayın yazdığı kitaptan uyarlanmış. Filmde komutanın askerlere yaptığı söylev en etkileyici sahne. Bir askerin nöbette uyuması üzerine baskın yiyen karakolda askerleri uyaran komutan sahnesi şöyle:
"- Asker: Hakan Atakan, Hatay. Emret komutanım!
- Yüzbaşı: Öldün sen Hataylı! Annenizin gözü yaşlı, hüngür hüngür ağlıyor kadın. Komşularınızın kolları arasında. Bileklerini ovuyorlar kolonyayla. 'Evladım' diye ağlıyor. Babanız da ağlıyor. Göstermiyor ama yıkılmış bir köşeye içten içe ağlıyor adam. Ama ağzında bir cümle, 'Vatan sağ olsun, memleket sağ olsun, bir oğlum olsa onu da gönderirim' diye ağlıyor. Aldılar hepinizi, aldılar. Gönderdik cenazeleri ailenize, kurşun izlerini silerler, yıkarlar sizi. Bir güzel de bayrağa sararlar. Böyle öldü. En değer verdiğim adam böyle öldü. Ama uyuduğu için değil, buraya erken gelelim diye. Koydular helikoptere, gönderdiler memleketine. Televizyona bile çıkarsınız. 45 saniyeliğine kahraman olursunuz. Çıkar süslü bir karı, hüzünlü sesle anlatır. Hekim Bulut, karakol baskınında şehit düştü. 45 saniye. Sonra da magazin haberleri. Kahramanca mı savaştınız? Hayır. Bu adam uyuduğu için öldünüz. Kızmayın ona. Kızmayacaksınız. Kendinize kızın. Burası bir birlik. Arkadaşınla hareket edeceksin. O uyusa bile uyumayacaksın. Uyurken ölemeyeceksin! Uyursan ölürsün! Ölürsünüz! Sen uyursan herkes ölür. Bak 'Hazırım' yazıyor. Neye hazırsınız? Uyurken ölmeye hazırsınız. Uyumayacaksınız! Yemeyeceksiniz, dinlenmeyeceksiniz. Sizin cesetlerinizi, sizin cenazelerinizi ailenize göndertmeyeceğim. Ölmenizi yasaklıyorum. Anlaşıldı mı asker?"
Komutan nutkunu atarken askerlerin arasında dolaşıyor. Tam "Uyursan ölürsün!" dediği yerde yakın plan yüzü, gözleri ve eli ile sinema seyircisine dönüp "Ölürsünüz!"diyor.
Topluma, insanlığa, bize "Uyursanız ölürsünüz" diye mesaj veriyor.

* * *

Hayatın bu kadar keskin olması ne kadar acımasız değil mi?
Uyursak ölürüz.
Uyumaya hakkımız yok!

* * *

Şehit ailesini anlamaya çalışırsak sanki uyumadığımızı gösterebileceğimiz bir iş yapmış olacağız gibi geliyor bana.
Şehit cenazeleri geldi. Törenler yapıldı. Onbinlerce insan uğurladı. Ve sonra...
Şimdi, şu anda herkes kendi günlük yaşamına daldı. Peki o şehit ailesi ne durumda. Bizim işine gücüne giden monoton yaşantımızın dışında o şehit ailelerinde bir sabah daha eşi, oğlu, yakını olmadan gün doğuyor. Bir daha onu göremeyeceğinin gerçeği yavaş yavaş yakmaya başlıyor.

* * *

Amcam yıllar önce Mardin Savur'da askerlik yaparken şehit düşmüş. Artvin'den gelip Mardin'de askerliğini yapan amcamın genç evlendiğinden bir kızı bir oğlu varmış. Dedeme bir mektup gelmiş: Oğlunuz şakilerle girdiği bir müsademede şehit oldu.
Dedem Mardin-Savur'a gidene kadar cenaze defnedilmiş. Amcamın kişisel eşyalarını vermişler. İçinde bir mendil. Onun kokusunu taşıdığı için yıkanması yasak olan mendil.
Yıllar sonra dedeme bir mektup daha gelmiş askeriyeden: Oğlunuzu şehit eden şaki (Eşkıya) bir başka müsademede vuruldu. Oğlunuzun kanı yerde kalmadı.
Amcam hala Mardin-Savur'da yatıyor. Mezarını Artvin'e getirmediler. Şehidin düştüğü yer artık vatan toprağı olmuştur. Babam yıllar sonra mezarı ziyarete gittiğinde hala amcamın ne yiğit bir asker olduğu destansı olarak anlatılıyormuş.
Evimizin duvarında hala amcamın resmi büyütülmüş ve çerçevelenmiş halde durur. Şehit ailesinde kim bilir kaç kuşak o şehidin ailede yarattığı etki altında yaşayacak.

* * *

Nobel edebiyat ödüllü yazar Ernest Hemingway, "Çanlar kimin için çalıyor?" romanında "İnsan bir kıta gibidir. Bir insan öldüğünde kıtadan bir parça kopmuş gibi olur" der.

* * *

Törenler yapıldı ve on binler şehitleri son yolculuğuna uğurladı. Şimdi?
Her gün ölen ve her gün dirilen şehit ailesini anlamaya başlarsak uyumayız ve insanı kıta yapabiliriz ve kıtadan bir parça koparmak o kadar zor olabilir.